24 Haziran’da yapılacak parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sadece Türkiye halkları için değil, yurtdışında yaşayan biz Türkiye kökenliler için de büyük önem taşıyor.
Bu seçimlerde AKP-MHP ittifakı dünyada eşi benzeri görülmeyecek şekilde yasama, yargı ve yürütmede tüm yetkilerin tek bir adamın elinde toplanacağı bir rejim kurmayı hedeflemekte. Bu, demokrasi ve özgürlükler adına var olan kırıntıların da yok edilmesi, hukukun yerine keyfiyetin, huzurun yerine kaosun hakim olması anlamına geliyor.
Türkiye kanunlarla değil, kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen, sermayenin tüm isteklerinin yerine geldiği bir ülke olacak. Bu sistemde işçi ve emekçiler daha fazla yoksulluğa sürüklenecek, sermaye sahipleri ise altın çağlarını yaşayacak.
TÜRKİYE İYİYE Mİ GİDİYOR?
16 yıldır tek başına iktidarda olan AKP ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha seçilirse enflasyonu düşürme, gelirleri adil dağıtma, demokrasiyi geliştirme vaatlerinde bulunuyor! Sanki kendisi ve partisi iktidarda değilmiş gibi…
EKONOMİ İFLASTA
Erdoğan en fazla Türkiye’yi ekonomik olarak büyütmekle övünüyor. Son 16 yılda Türkiye ekonomisi tabii ki büyüdü. Ancak bu özelleştirme adı altında Türkiye’nin son 90 yılda biriktirdikleri bütün zenginliklerin yabancı tekellere satılmasıyla oluştu. Bugün satılacak tek bir işletme kalmadı. Gelirler yandaşlar arasında paylaştırıldı, halk daha da yoksullaştı. 2002’de Türkiye nüfusunun en zengin yüzde 10’u servetin yüzde 35’ine sahipken, bugün en zengin yüzde 10 bütün servetin yüzde 53’üne sahip. Sadece bu sene dışarıya ödenecek borç 275 milyar dolar. Bir avuç insan patlarcasına zenginleşirken, halkın payına ise yoksulluk ve gelecek korkusu düşüyor.. Yani Türkiye büyüyor ama emekçi halk bundan yararlanamadığı gibi hayatı daha da zorlaşıyor…
İŞÇİLER VE EMEKÇİLER ZOR DURUMDA!
16 yıldır uygulanan neo-liberal politikalar sonucu on milyonlarca insan yoksulluk koşullarında yaşıyor. Belirlenen asgari ücretle insanların geçinebilmesi mümkün değil ve 5 milyondan fazla insan asgari ücretin altında bir ücretle çalışmakta. Resmi rakamlara göre 6 milyon insan işsiz.
İş cinayetleri ve meslek hastalıklarında dünyada 3, Avrupa’da 1. sırada olan Türkiye’de son 15 yılda 20 bin, geçtiğimiz 2017 yılında da 2 bin işçi, iş kazası denilen cinayetler sonucu hayatını kaybetti.
İktidar sözde ‘yerli ve milli’ olmakla övünüyor ama Türkiye emperyalist tekeller ve sermaye için tam bir ucuz işgücü cennetine çevrildi. Büyük sermaye temsilcilerine bizzat Erdoğan tarafından “OHAL, siz daha fazla kazanasınız, işçiler grev yapamasın diye var” denerek, emekçi düşmanlığında ne kadar pervasız oldukları görüldü.
DEMOKRATİK HAKLAR YOK EDİLDİ
Basın, fikir, örgütlenme özgürlüğü tamamen yok edildi. Medyanın yüzde 90’ı hükümete yakın işverenlere devredildi. Hükümetin politika ve uygulamalarını eleştiren gazeteci, aydın ve akademisyenler ‘vatan haini’ ilan edildi. 150’den fazla gazeteci, yüzlerce akademisyen, başta HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş olmak üzere çok sayıda milletvekili, belediye başkanı, siyasetçi tutuklandı. 130 binden fazla insan KHK’lerle işinden edildi. Yargı tamamen hükümet yanlısı bir konuma getirildi. Kadın cinayetleri, kadınların yaşam tarzına müdahale olağanüstü arttı. Erdoğan döneminde tam 14 bin 307 kadın katledildi. Kürt halkının eşit ve kardeşçe yaşama mücadelesi, savaş ve şiddetle bastırılmaya çalışılmakta. Mezhepçilik politikanın merkezine oturtularak, başta Alevi inancından insanlar olmak üzere farklı inançlara karşı düşmanca politikalar günlük yaşamın bir parçası oldu.
Ne kadar farklı ses, muhalif görüş varsa FETÖ’cü ilan edilip baskıya maruz kaldı: Sanki yıllardır işbirliği yapıp, ‘ne istediniz de vermedik’ dedikleri FETÖ’yle asıl suç ortaklığı yapan bu iktidar değilmiş gibi!
DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE’NİN YANINDA OLALIM!
Yaşam merkezimiz Almanya olsa da, Türkiye’de yaşanan sorunlar bizim de hayatımızı etkilemekte. İnsanların dini ve etnik duyguları, Türkiye’ye duydukları özlemler suistimal edilerek pek çok kez alınterlerine el konularak soyuldular. Burada kurmak istediğimiz yaşamın zorlukları yetmiyormuş gibi, Türkiye hükümetleri de yaşamımızı hep zorlaştırdı. Bu nedenle demokratik bir Türkiye sadece Türkiye de yaşayan halklarımızın yaşamını kolaylaştırmayacak, bulunduğumuz ülkelerde yaşamımızı daha kolay kurmamıza da olanak sağlayacaktır.
KUTUPLAŞMAYA GEÇİT VERMEYELİM!
16 Nisan 2016’da yapılan referandum öncesinde Türkiye ve Almanya hükümetleri arasında yaşanan kayıkçı dövüşü, Türkiyelilerin kendi arasındaki ve yerli emekçilerle ilişkilerine önemli zararlar verdi. Hükümetler bir yandan kavga ederken, diğer yandan sermayenin işbirliği daha da pekişti. Bu kavganın içinde Siemens Türkiye’de 1 milyar 200 milyon Euro’luk enerji ihalesini, Rheinmetall Ethem Sancak’ın sahip olduğu BMC ile tank yapma ihalesini kaptı. Sermaye milyonları kaparken, bedelini biz ödedik. Kutuplaşma iş yerlerine, okullara, camilere kadar sıçradı.
İŞÇİLERİN, EMEKÇİLERİN, HALKLARIN YANINDA OLALIM!
Yaşadığımız ülkede ekmek kavgasının ne kadar zor olduğunu, ayrımcılığın, ırkçılığın yaşamımızı nasıl etkilediğini, dilimizin, inancımızın, rengimizin ırkçı ve milliyetçi politikacılar tarafından suistimal edildiğini biliyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun, emekçilerin, halkların dini ve etnik temelde bölünmesinin bedelini hep işçiler, emekçiler ödemekte.
Bunun için Türkiye’de,
– Halkların eşit ve kardeşçe yaşaması,
– Tek adam rejimiyle demokrasinin tamamen rafa kaldırılmaması,
– Basın, düşünce, örgütlenme özgürlüğünün sağlanması,
– İşçilerin-emekçilerin çalışma koşullarının düzelmesi, geçim dertlerinin azalması,
– İnsanların istediği gibi inandığı, istediği gibi yaşadığı bir ortamın sağlanması,
– Yurt dışında yaşayan bizlerin döviz kaynağı görülmemesi
Avrupa’da yaşayan bizlerin de talepleri ve özlemleridir.
HDP’Yİ VE SELAHATTİN DEMİRTAŞ’I DESTEKLEYELİM, OY VERELİM!
Bugünkü koşullarda seçimlere katılan partiler arasında demokratik bir Türkiye’den yana olan tek parti Hakların Demokrati Partisi (HDP), cumhurbaşkanı adayı ise Selahattin Demirtaş’tır.
Hükümet HDP’nin meclis dışında kalması için, bu partinin binlerce üyesini hukuksuzca hapse atmış, çok sayıda milletvekilinin vekilliği keyfi olarak düşürmüştür. Adil koşullarda yapılmayan seçimin en büyük mağduru HDP’dir. HDP’nin baraja takılıp parlamento dışı kalması, en çok AKP-MHP ittifakına hizmet edecek, milyonlarca insanın iradesi yok sayılarak demokrasi mücadelesinin önü tıkanacaktır.
– Türk ve Kürt halklarının eşit ve kardeşçe yaşama imkanlarının oluşturulması,
– Savaş politikaları yerine barışın hakim kılınması,
– Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünün sağlanması,
– Ve Türkiye’nin tek adam diktatörlüğüne teslim edilmemesi için, HDP’nin daha güçlü bir şekilde parlamentoya girmesi tek seçenektir.
Bu nedenle demokrasi ve barıştan yana olan herkesi parlamento seçimlerinde HDP’ye, cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’a oy vermeye çağırıyoruz.