12 Haziran seçimlerinde, veto engelini, yüzde 10 seçim barajını, seçim kanunundaki tüm engelleri tutuklu olduğu halde halk desteği ile aşarak 80 bin oyla Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku Diyarbakır Milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliği YSK tarafından geri alınarak, onun yerine AKP’li aday vekil tayin edildi.
Diğer taraftan, Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçimlere katılması onaylanan, halkın oylarıyla seçilen ve İl Seçim Kurulu’ndan milletvekili mazbatasını alan, 8 milletvekilinin tutukluluk hali devam ediyor.
AKP hükümeti tarafından ‚ileri demokrasiye‘ geçildiği söylenen Türkiye’de, seçimlerin ardından yaşananlar, demokrasi ve ‘milli irade’nin boş bir demagojiden öteye geçmediğini bir kez daha gösterdi.
‘Terörle Mücadele Kanunu’ gibi anti-demokratik yasalara dayanarak verilen cezalar gerekçe gösterilerek, güdümlü mahkemeler tarafından verilen böylesi kararların demokrasiyle, hukukla bağdaşması mümkün değildir. Kararlar politik ve halk iradesine vurulmuş bir darbedir. Hiçbir gerekçe bu haksızlığı meşru gösteremez ve üstünü örtemez.
AKP ve Başbakan Tayyip Erdogan bir yandan “milletin iradesine‘ saygı”dan, “yeni anayasa”dan, “demokratik hak ve özgürlükler”den söz ederken, diğer yandan tüm anti-demokratik yasaları ve 12 Eylül Darbe Anayasası’nı dayanak yaparak, seçilmiş halk temsilcilerinin milletvekilliğini gaspetmeye çalışıyor. AKP bir yandan ‘bu kararı yargı vermiştir, bizim sorumluluğumuz yok’ diyor. Ama aslında ‘seçilseler de cezaevinden çıkmaları mümkün değil’ açıklamasını yapmasıyla, yaşanan gelişmeleri başından itibaren planlamış olduğunu da göstermiştir . Sorun sadece milletvekillerine yapılan haksızlık sorunu değil; Kürt halkına en meşru temsil hakkının bile çok görülüyor olmasıdır. Askeri rejimleri aratmayacak bu uygulamalarla, Türk’ü ve Kürdüyle bütün emekçi halkın ihtiyacı olan demokrasinin, hukukun ve adaletin engellenmesidir.
Yüzlerce gazetecinin, halktan en yüksek oy alarak seçilmiş belediye başkanlarının, muhtarların, BDP yöneticilerinin tutuklu olduğu, hak arayan işçilere, öğrencilere biber gazıyla, polis copuyla saldırıldığı, Kürt halkının eşit koşullarda yaşamak için yükselttiği barış ve kardeşlik çağrılarına, savaş ve inkar naralarıyla cevap verilen bir ülkede, demokrasiden bahsedilmesi, en hafif deyimiyle yüzsüzlüktür.
Hiçbir karar halk iradesinden daha üstün değildir. YSK’nın ve mahkemelerin kararı, AKP nin tutumu, seçimlere, seçilmişlere bir müdahaledir. Halk iradesinin yok sayılmasıdır. Kürt sorunun barışçıl, demokratik yöntemlerle çözülmesinin olanaklarının ortaya çıktığı bir dönemde, bu haksızlığa onay vermek ya da itiraz etmemek, barışa kardeşliğe vurulmuş büyük bir darbe olacaktır.
Bu süreç heba edilmemelidir. Demokratik bir Türkiye bizlerin de özlemidir. Bunun için Kürt sorununun demokratik çözümü, demokratik yeni bir anayasanın yapılması, siyasi genel affın ilan edilmesi zorunludur.
Bu yolun açılması için;
- Tutuklu vekiller derhal serbest bırakılmalıdır!
- Hatip Dicle’nin vekillik hakkını kullanmasının koşulları yaratılmalıdır!
- ’Terörle Mücadele Kanunu’ gibi anti-demokratik yasalara dayanarak tutuklanan gazeteciler, belediye başkanları ve diğer. Kürt siyasetçiler serbest bırakılmalıdır!