Almanya’da “Tafel” olarak bilinen kuruluşlar, yoksullara, düşük gelirli insanlara ücretsiz gıda yardımı yapıyor. Hemen her şehirde bulunan bu yardım kuruluşları önünde ellerinde çantalarla sıraya giren insanlar, biraz sebze meyve almak için saatlerce bekliyorlar. Almanya’da her geçen yıl artan gelir eşitsizliği ve geçim sıkıntısı çeken insanların sayısının artması bu kuruluşların önündeki kurukları da uzatıyor haliyle.
Geçtiğimiz günlerde Essen kentinde bulunan Tafel yöneticilerinin aldığı skandal karar, bütün ülkede tartışma konusu oldu: “Çok fazla talep olduğu ve bunu karşılayamadığımız için, artık Alman olmayan vatandaşlara yardım yapamayacağız”!
Yardıma muhtaç insanları milliyetine, etnik kökenine göre ayırmak, gerekçesi ne olursa olsun, açıkça ırkçılıktır, ayrımcılıktır ve asla kabul edilemeyecek insanlık dışı bir uygulamadır.
Resmi istatistiklere göre her beş kişiden birinin yoksulluk sınırı altında yaşadığı Almanya’da, aşevlerinin hızla çoğalması ve bu tür yardım kuruluşlarına daha fazla insanın başvurur hale gelmesi şaşırtıcı değildir. Evet yaşlıların, Hartz 4 ile ay sonunu getirmek zorunda olanların yaşantısı, karnını sağlıklı bir şekilde doyuramaz durumda olan emekçilerin sorunları, elektriği kesilen on binlerce insan, sosyal konut ihtiyacı olanların sayısının her geçen gün artması, ne yazık ki bu ülkenin gizlenemez hale gelen açık bir gerçeğidir.
Ve şu açıktır ki; insanların yoksullaşması yardıma muhtaç hale gelmesinin sorumlusu vatandaşların kendisi değil, bu ülkede gelir adaletsizliğini ve düşük ücretli işleri arttıran ekonomik, sosyal politikalardır.
Yardıma muhtaç insanların sayısının artması karşısında, insanları sınıflandıran, birbirine düşüren ve kışkırtan bir karar alan Essener Tafel’in yaptığı ise tam bir skandaldır. Yapılacak şey yerel yönetimin, eyalet ve federal makamların bu alanda artan ihtiyaçları karşılamak üzere imkanları arttırmasıdır. Yoksul göçmenleri bu şekilde cezalandırmak, ‘Bunlar Almanların hakkını yiyorlar’ gibi mesajlarla propaganda yapan ırkçıların ekmeğine yağ sürmektir.
İnsanların barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarının asgari düzeyde ve insan onuruna yaraşır bir biçimde sağlanması devletin bir görevi yükümlülüğüdür. Bu nedenle yetkili makamların yapması gereken, yoksulları sınıflandırmak ve ırkçılığa prim verecek ayrımcı kararlar almak değil, bu alanda artan ihtiyacı karşılamaya çalışmak olmalıdır.
Yerli ve göçmen emekçilerin çıkarları ve talepleri ortaktır!
Diğer taraftan asıl tartışılması gereken, böylesine zengin, ihracat şampiyonu olan ve çalışanlardan alınan vergilerle sosyal kasalarında rekor düzeyde para biriken bir ülkede yoksulluğun neden arttığı ve buna karşı ne yapılması gerektiğidir!
Bu gidişatın sorumlusu: İnsana değer vermeyip zenginlerin hizmetinde olan hükümet programları, seçimlerde ‘yoksulluk’ ve ‘adalet’ üzerine demagojiler yapan partilerin izledikleri politikalardır. Ve yeni kurulacak olan büyük koalisyon hükümetinin programında da düzelmeyi sağlayacak adımlar söz konusu değildir.
Bu nedenle ekonomik ve sosyal alanda giderek zorlaşan bu tabloya karşı tek geçerli yol göçmen ve yerli emekçiler olarak ortak taleplerimiz için birlikte mücadele etmektir. Bu anlayışla harekete eden federasyonumuz (DİDF), 30 sosyal kurumla birlikte aşağıdaki talepler için mücadele edecektir. Bütün emekçileri insanca yaşam hakkına sahip çıkmaya, bizi ‘yerli-göçmen’ diye bölen politikalara ve ırkçılığı kışkırtan ayrımcı kararlara karşı ‘hayır’ demeye çağırıyoruz.
Hartz 4 kaldırılsın, herkese insanca yaşamaya yetecek bir temel gelir sağlansın.
Kreşler ve toplu taşıma ücretsiz olsun.
İhtiyaca yetecek kadar sosyal konut yapılsın, kira yardımı arttırılsın.
Düşük ücretli iş politikasına son verilerek asgari ücret artırılsın.
DİDF Yönetim Kurulu