Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’nun (DİDF) 16. Genel Kongresi 13-14 Şubat’ta Düsseldorf’ta yapıldı. “İşsizliğe ve yoksulluğa karşı güçlerimizi birleştirelim” çağrısı altında yapılan ve Almanya genelinde 119 delegenin katıldığı kongrede, ekonomik ve sosyal sorunlara, ayrımcı ve bölme politikalarına karşı yerli ve göçmen işçilerin birliğinin ve ortak mücadelesinin güçlendirilmesine dikkat çekildi. Yeni Yönetim Kurulunun da seçildiği kongrede, işyerlerinden okullara ve semtlere kadar hayatın her alanında yerli ve göçmen emekçilerin birliğini güçlendirmek için çalışmaların daha da hızlandırılacağı mesajı verildi.
Bu yıl 30. yılını kutlayan Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF), 13-14 Şubat’ta Düsseldorf’ta gerçekleştirdiği 16. Genel Kurulunda, hem genel ve hem de Türkiye kökenli göçmenler yönüyle içinden geçilen süreci ve çalışmalarını değerlendirdi, önümüzdeki döneme ilişkin yeni kararlar aldı. Yerli ve göçmen emekçiler olarak, “İşsizliğe ve yoksulluğa karşı güçlerimizi birleştirelim” şiarı altında gerçekleştirilen kongrede, sunulan raporun yanı sıra kongre boyunca sürdürülen tartışmalarda, ön yargıların kışkırtıldığı ve bölünmüşlüğün derinleştirilmeye çalışıldığı mevcut kriz koşullarında, yerli ve göçmen emekçilerin birliği ve ortak mücadelesinin güçlendirilmesi yönündeki çabaların, düne göre çok daha önem kazandığına özel vurgu yapıldı. İrili ufaklı birçok işletmeden çok sayıda işçi ve sendika temsilcisi delegenin bulunduğu kongrede, işyerlerinde yaşanan sorun ve gelişmelerin daha yoğun tartışıldığı gözlendi.
Kongrenin açılış konuşmasını yapan Genel Başkan Hüseyin Avgan, geride bıraktığımız dönemde ekonomik kriz ile birlikte Almanya’da yaşayan bütün uluslardan işçi ve emekçilerin daha fazla işsizlik ve yoksulluğun pençesine düştüğünü ifade ederek, “Artan ekonomik sorunlar ve göçmenlere yönelik milliyetçi ve ayrımcı politikalar göçmenlerin yaşamını daha da zorlaştırmış ama aynı zamanda yerli ve göçmen emekçilerin kaderlerinin ortak olduğunu da belirginleştirmiştir. Federasyonumuz, yerli ve göçmenler arasında önyargı ve bölünmüşlüğü körükleyen politikalara ve Türkiye kökenli göçmenleri içinde yaşadıkları toplumdan koparma çabalarına karşı hayatın her alanında birliği savunmaya devam edecektir.” diye konuştu. Türkiye kökenli göçmenlerin, krizden en fazla etkilenen ve etkilenecek kesimler arasında yer aldığına dikkat çeken Avgan, yerli ve göçmen emekçileri-gençlerin birliğini baltalamaya dönük politikalara karşı daha somut ve etkili bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu belirtti.
SORUNLAR DA MÜCADELE İHTİYACI DA ARTIYOR
‘Nasıl bir dönemden geçiyoruz?’ başlığı altında ele alınan gündemde ise, delegeler bulundukları işyerlerinden, okullardan ve semtlerden örnekler vererek, yaşanan sorunları ve buralarda gelişen tepki ve mücadeleleri dile getirdiler.
DİDF’in ülke çapında oluşturulan “Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz” adlı inisiyatif içindeki çalışmaları konusunda bilgi verilen kongrede, mücadeleci işçi ve sendika temsilcilerinin bu girişiminin Türkiyeli işçi ve emekçiler arasında yaygınlaştırılması konusunda daha somut adımlar atılması; bu amaçla çeşitli kent ve bölgelerde oluşturulan birliklerin güçlendirilmesi yönünde kararlar alındı.
Yapılan konuşmalarda işten atmaların yaşandığı fabrikalar başta olmak üzere Türkiyeli emekçilerin, işyerleri düzeyinde gelişen mücadeleye aktif bir şekilde katıldıkları ancak fabrika dışında kent ve ülke düzeyindeki sosyal hareketlere katılma konusundaki zayıflığın devam ettiğine dikkat çekildi.
Söz alan delegeler, belediyelerin yaşadığı mali sıkıntılar yüzünden yerel düzeydeki kısıtlamaların da giderek artığını dile getirdiler ve buna karşı gelişecek mücadelelerin Türkiyeli göçmenler arasında da yaygınlaşması için çaba göstereceklerine dikkat çektiler.
Geçtiğimiz yıla damgasını vuran sosyal hareketlerden biri olan öğrenci eylemleri konusundaki tecrübelerini aktaran genç delegeler de, parasız eğitim, fırsat eşitliği, herkes için tek okul sistemi gibi göçmen kökenli gençleri ve aileleri de yakından ilgilendiren talepler için önümüzdeki dönem daha aktif bir çalışma yapılması gerektiğini dile getirdiler.
Kongrede, Almanya genelinde 20 Mart’ta Essen ve Stuttgart’ta düzenlenecek gösterilere daha fazla Türkiye kökenli emekçinin katılımını sağlamak için çalışmaların önemine de değinildi.
TÜRKİYELİ GÖÇMENLERİN DURUMU
“Türkiye kökenli göçmenlerin durumu” başlıklı oturumda da, göçmenlere yönelik izlenmeye devam edilen ayrımcı politikalar, kışkırtıcı-ırkçı faaliyetler, etnik ve din istismarı üzerinden politika yapan çevrelerin bölücü çabaları değerlendirildi. Türkiye kökenli kitle içerisinde, “dışlandığı” duygusunun ve “içe kapanma” eğiliminin hiç de zayıf olmadığı vurgulanarak; ön yargıların kırılmasının ve birliğin güçlenmesinin nasıl bir çalışmayı gerektirdiği üzerinde duruldu. Bu konuda özellikle iş yerlerinde yürütülen çalışmaların ve yine semtlerde somut olarak sürdürülen faaliyetlerin önemine değinildi, örnekler verildi. Kısa bir süre önce Stuttgart ve Duisburg’da Türkiye kökenli işçi temsilcileri ve sendikacıların katılımıyla yapılan toplantılarda, sorunlara karşı çözüm arayışlarının arttığına dikkat çekildi. Stuttgart’daki toplantının örgütleyicilerinden DİDF Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Öncü, toplantıya farklı kesimlerden işçi temsilcilerinin katıldığına dikkat çekerek, “Türkiye kökenli işçi temsilcileri ve sendikacılar arasında eskisine göre işçilerin çıkarını koruma, mücadele etme arzusu daha fazla” dedi.
Almanya’nın bir taraftan resmi ağızlar tarafından göç ülkesi olduğu gerçeği kabul edildiği ama, diğer taraftan göçmenlere yönelik ayrımcı politikalara devam edildiğine işaret edildi.
Göçmenlerin etnik ve dini kimliklerle tanımlanmalarının toplumdaki önyargıları arttırdığına dikkat çekilen kongrede, gerek Alman hükümetinin devam ettirdiği politikalar gerekse de dini ve milli değerleri kullanarak politika yapan Türkiyeli bazı örgüt ve kuruluşların bölünmeyi körükleyen tutumu yüzünden Türkiyeli göçmenler arasında içe kapanma eğiliminin ciddi bir sorun olmaya devam ettiği belirtildi.
‘ORTAK YAŞAMI GÜÇLENDİRECEK SOMUT ADIMLAR ATMALIYIZ’
Hayatın farklı alanlarında bunun örneklerinin yaşandığına değinen konuşmacılar, bazı kesimlerin işçi temsilciliği seçimlerinde bile “Türk listesi” oluşturarak Türkiyeli göçmenleri yalnızlaştırdıklarını örnek verdiler. Bu çerçevede, işyerlerinde yerli ve göçmen işçilerin birliğini bozan her türden girişime karşı farklı uluslardan mücadeleden yana listelerin içinde yer alınması gerektiğine dikkat çekildi.
Bölünmüşlüğe ve önyargılara karşı ortak yaşamı güçlendirmek için DİDF olarak yapılan çalışmaların da değerlendirildiği bu bölümde, ortak yaşamın sadece bazı eylemlerde beraber yürümek olmadığı bütün faaliyetlerde bunun gereklerinin yerine getirilmesinin önemi üzerinde duruldu.
Frankfurt bölgesinden gelen delegeler, bir semtte yaşanan konut sorunun yerlisi göçmeniyle mahalledeki insanları bir araya getirdiğini, Dortmund’lu delegeler de, okullarda yaşanan sorunlar üzerine yerli ve göçmen ailelerin biraraya gelerek tepki göstermesini örnek vererek hayatın her alanında ortak yaşamı geliştirmeye ihtiyaç duyulduğunu vurguladılar.
Kongrede, geçtiğimiz dönem kadınlara yönelik yapılan çalışma ve Türkiye kökenli göçmen kadınların içinde bulunduğu durum da ele alındı. Türkiyeli kadınların yaşadığı özgün sorunlar bulunduğuna ve içe kapalı yaşamın kadınlar açısından daha fazla sıkıntılar yarattığına dikkat çeken delegeler, bu konuda yapılacak çalışmaların daha geniş kesimleri kucaklayarak geliştirilmesi çağrısında bulundular.
ETKİNLİKLER ZENGİNLEŞTİRİLEREK VE SÜREKLİ KILINMALI
Örgüt çalışmasının değerlendirildiği bölümde, diğer şeylerin yanı sıra, bölge derneklerinde Türkiye kökenli göçmenlere yönelik sürdürülen sosyal, kültürel etkinliklerin çeşitlendirilmesi gerektiği üzerinde duruldu. Kültürel festivaller, tiyatro, halk oyunları, turnuvalar gibi etkinliklere yoğun ilginin olduğunu anlatan delegeler, Türkiye kökenli çocukların eğitim sorunları konusunda bundan sonra da çalışmaların yoğunlaşarak sürdürüleceğini dile getirdiler. Kongrede, planlı, istikrarlı ve sürekli çalışma sürdüren bölgelerin olumlu sonuçlar elde ettiğine dikkat çekildi.
Kongrenin sonunda iki yıl boyunca görev yapmak üzere seçilen 23 kişilik Yönetim Kurulu’nda işçi ve gençlerin ağırlıkta olması dikkat çekti.