Almanya’da pandeminin yayılmasını yavaşlatmak ve kontrol altına almak için hükümet tarafından bugüne kadar alınan önlemler yeterli olmadı. Yaz aylarını kalıcı önlemler için değerlendirmeyen hükümet, önce yumuşak kapanma, aralık ayı ortasında ise sert kapanma kararları aldı. Kış aylarının pandemiyi yaygınlaştıracağı hükümet tarafından da dile getirilmesine rağmen, yeterli önlemlerin alınmaması halkın sağlığına yönelik tehlikeyi arttırdı.
Pandeminin yayılmasını engelleyecek aşının piyasaya sürülmüş olması, bazı ülkelerde aşılamanın başlaması umutlarını büyütse de, kâr amacına dayalı aşırı üretim politikaları, üretiminin uzun bir süreye yayılması, aşılar konusunda halkın yeterince bilgilendirilmemesi, halkın önemli bir bölümünün Kovid-19’a karşı bağışıklık kazanmasının uzamasına neden olacaktır. Bunun için hükümet, pandemi ve krizin emekçilerin yaşamları üzerinde yaratmış olduğu tahribatları gidermek için daha etkili ve halktan yana kararlar almalıdır.
HÜKÜMETİN KARARLARI SORUNLARI ÇÖZMEKTEN UZAK!
16 Aralık’ta başlayan ve şimdilik 31 Ocak’a kadar uzatılan kapanma kararının pandeminin yaygınlaşmasını önlemeyeceği anlaşılmıştır. Çünkü bu kararlarda esas olarak bankaların ve büyük işletmelerin kayba uğramaması gözetilmektedir. Hedefi, Alman sermayesini zayıflamadan süreçten çıkarmaktır.
Kontrolsüz bir şekilde yaygınlaşan pandeminin kontrol altına alınmasının önemli adımlarından birisi, zaruri olmayan işyerlerinin dışındakilerinin belli bir süreliğine kapatılarak, çalışanların ücretlerinin tam ödenerek evde kalmasıdır. Ancak hükümet bu konuda işverenlerin olmayan insafına seslenerek, olanaklı olan yerlerde evden çalışmanın teşvik edilmesini, erken tatile çıkabileceklerin buna uygun davranmasını istemekte. İşyerlerinin kapatılmasına ise yanaşmamakta. Aile üyeleri dışında bir kişiyle görüşme sınırı getirecek denli tehlikeli bulunmasına rağmen ciddi bir tutarsızlık sergilenerek, yüzlerce, binlerce emekçinin çalıştığı işyerlerinde insanlar virüsün insafına terkedilmektedir.
Hükümet ekonomik tahribatı engellemek için birçok paket hazırladı. Bu paketlerin aslan payı ise işverenlere ve sermaye sahiplerine ayrıldı. Bütün bunların işyerlerinin korunması için zorunlu olduğunu açıkladı. Gelinen noktada ise teşvik alan yüzlerce tekel, on binlerce işçiyi çıkarmayı kararlaştırmış durumda. En bilineni havayolu şirketi Lufthansa. Devletten 9 milyar Euro yardım almasına rağmen 27 bin işçiyi işten atacağını ilan etti. Lufthansa tek örnek değil. Pek çok büyük şirket, değişik gerekçelerle işyerlerini yok edeceklerini açıkladı, açıklamaya devam ediyorlar.
DİDF olarak, özellikle korona döneminde işten atmaların yasaklanmasını talep ediyoruz.
ZENGİNLER DAHA ZENGİN OLDU
Hükümetin izlediği politikalarının sonuçlarına bakacak olursak, zenginlerin pandemiyi de fırsata çevirdikleri görülmektedir. İşverenler Birliği’nden hükümet yetkililerine kadar birçok kişi, sürekli halka “dayanışmanın öneminden”, “zor günlerin ancak fedakârlık yaparak aşılacağından” bahsetmekte. Ancak veriler bir kez daha açıkça, fedakârlığı sadece halkın yaptığını göstermekte. Birçok kurumun yapmış olduğu araştırmalara göre, pandemi döneminde nüfusun 0,7’sine tekabül eden milyarderlerin serveti arttı. Almanya’nın en zengin 8 büyük ailesinin şirketlerinin cirosu 200 milyar, kârları 37 milyar euro arttı. Aynı süreçte çalışanların gelirlerinde ise düşüş yaşandı. İşsizler, sosyal yardım alanlar, tek başına çocuk yetiştiren kadınlar ve emekliler daha da yoksullaştı. Yüzbinlerce küçük esnafın geleceğinin ne olacağı belli değil. Bugünkü verilerden hareketle en az 250 bin küçük ve orta dereceli işletmenin iflas etmesi bekleniyor.
Halkın yoksullaştığı, milyarderin zenginleştiği politikalarla halkın sağlığını korumak asla mümkün değildir. Yoksulluk, işsizlik ve iflas gibi etkenler milyonlarca insanda kalıcı sağlık sorunlarına neden olacaktır. Sadece “evde kalın, sosyal ilişkileri azaltın” çağrılarıyla pandeminin yaygınlaşmasını önlemek mümkün olmayacaktır. Pandemi döneminde ailenin eve kapanması kadınların yükünü daha da artırmakta, kadına ve çocuklara yönelik şiddeti de artırmaktadır.
Ayrıca koronavirüsün yayılmasını azaltmak için herkese parasız FFP2 maskesi dağıtmalı, okullara havalandırma sistemi yapmalı, başta risk grupları başta olmak üzere, yaygın ve ücretsiz sürekli test imkanları yaratılmalıdır. Servetlerine servet katan zenginlerden daha fazla vergi alınmalı; işçilerin, emekçilerin, küçük esnafların uğradığı kayıplar karşılanmalıdır.
SAĞLIK HİZMETLERİ TAMAMEN KAMULAŞTIRILMALI
Bilindiği gibi Almanya’da pandemi öncesi ‘kar getirmiyor’ denilerek, hastanelerin yarısına yakınının kapatılması tartışılıyordu. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi sonucu, hizmetlerin kalitesi, sağlık emekçi
lerinin çalışma koşulları ve ücretleri sürekli kötüleşti. Dünya genelinde pazara hakim olan beş-on ilaç tekeli, milyarlarca insana nasıl bir sağlık hizmeti sunulacağını belirliyor. İlacından-hastanelere kadar, tüm sağlık hizmetlerinin halkın hizmetinde olması, ancak bu hizmetlerin kamu hizmeti olarak, kâr hedefi gözetmeden sunulmasıyla mümkün olabilir.
IRKÇI-FAŞISTLER HALKIN KAYGILARINI SUISTIMAL EDIYOR!
Koronavirüsün hızlı bir şekilde bulaştığı, insan sağlığı için tehlikeli olduğu, bilimsel araştırmalar ve yaşananlarla kanıtlanmıştır. Herkes virüsün yaygınlaşmasını engellemek için, maske-mesafe-fiziksel ilişki kurallarını dikkate almalıdır. Bu kurallara “Querdenker” adı altında karşı çıkan ırkçı-faşistlerin de içinde olduğu aşı karşıtları, kendilerini üstün insan olarak görenler, tarikatlar hükümetin almış olduğu kararlara karşı protestolar düzenliyor. Bu etkinliklerde en önemli gerekçe olarak ise, demokrasi, insan haklarının kısıtlanması, düşünce özgürlüğü dile getiriliyor. Faşistler ve bilim karşıtlarının varlıkları bile bu değerlerle çelişmesine rağmen, bu değerleri suiistimal edebilmesi hükümetin yanlış politikalarının sonucudur. İç politikaların gerici hale gelmesi, mantıksız ve çelişkili yasakların gündeme getirilmesi, alınan karalarda samimi olunmaması, askerin-polisin daha fazla kamu yaşamına müdahalesi bu politikaların başında gelmektedir.
Bu gruplar bir yandan hükümetin uyguladığı ekonomik politikalara karşı hiçbir eleştiri getirmeyip, yaşanan ekonomik sorunların üstünü kapatmaya çalışarak, aslında bu alanda hükümete destek vermektedirler. Diğer yandan sosyal medya üzerinden yaygınlaştırılan bilim dışı, yalan ve demagojik söylemlere dayanan bilgilerle, insanların gelecek korkularını da suistimal ederek, kafaların karışmasına, hükümetin sermayenin yanlısı ve antidemokratik politikalarına karşı mücadeleyi zayıflatmaktadır. Hükümetin antidemokratik, sermaye yanlısı ve tutarsız politikaları bilim dışı ve ırkçı çevreleri haklı çıkarmaz; tıpkı “Querdenker”lerin bilim dışı çarpıtmalarının hükümeti haklı çıkaramayacağı gibi.
AŞI İNSANLIĞIN ORTAK MALI OLMALI
27 Aralık’tan itibaren Almanya’da aşı yapılmaya başlandı. Alman Etik Kurulu kimlerin hangi sıraya göre aşılanacağını belirledi. Acil kullanım hakkı kazanan ilk aşının Alman bir firma tarafından üretilmiş olmasına rağmen, Alman halkının önemli bir kesiminde aşıya karşı tedirginlikler var. Aşının bu kadar kısa zamanda üretilmesi, kamuoyunun birçok konuda bilgilendirilmemesi, aşı konusunda yapılan araştırmaların şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmaması ve esas olarak ilaç sanayisinin en fazla para kazanılan bir sektör haline gelmiş olması, sağlık hizmetlerinin paraya ve kara endeksli olması bu kuşkuların haklı olduğunu göstermektedir.
İnsanlığı ilgilendiren aşı, bir tek bilim adamının ya da bir firmanın malı olamaz! Aşının üretilmesi, binlerce bilim insanın değişik alanlarda yapmış oldukları araştırmaların, buluşların yani insanlığın ortak mirası olan bilimin bir sonucudur. Bunun için aşı insanlığın müşterek değeri olmalıdır. Devlet tarafından verilen yüz milyonlarca euroluk destekle geliştirilen aşı, birilerinin milyarlar kazandığı bir araç olmamalı, herkesin ücretsiz erişebileceği bir hak olmalıdır. Bunun için hükümet bu aşıyı kamu malı haline getirerek, bütün dünyada hızlı bir şekilde insanlara yetecek şekilde üretilmesini olanaklı kılmalıdır. Aşı ve yan etkileri konusunda bilimsel veriler halkın anlayacağı bir şekilde anlatılmalı, aşıların patent hakları bütün insanlığın ortak malı olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
İşçi ve emekçilerden yana politikalar için birleşerek mücadele edelim!
Pandemi ve ekonomik krizin faturasının emekçilerin sırtına yıkılmasını engellemek ancak geniş kesimlerin ortak noktalarda birleşmesi ve mücadele etmesiyle mümkün olabilir. Bunun için pandeminin yaygınlaşmasını engellemek, halkın sağlığını korumak ve ölümleri durdurmak, faturayı pandemiden kazananların ödemesi, aşağıdaki taleplerin derhal uygulanması için bütün demokratik örgüt ve kurumları bir araya gelmeye ve tüm emekçileri din, milliyet ayrımı gözetmeden birleşerek insanca yaşama ve çalışma koşulları için mücadele etmeye çağırıyoruz.
– Virüsün bulaşma ağlarını takip eden sağlık merkezlerine derhal yeteri kadar personel alınmalı. Herkese parasız FFP2 maskesi dağıtılmalı! Testler ücretsiz olmalı ve yaygınlaştırılmalı.
– Sağlık hizmetleri kamulaştırılmalı. Sağlık alanına daha fazla personel alınmalı, sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve ücretleri iyileştirilmeli.
– Aşı konusunda bilimsel verilerin şeffaf bir şekilde paylaşılması sağlanmalı, tüm insanlığın aşıya ücretsiz ve hızlı bir şekilde ulaşım olanakları yaratılmalı.
– Karantinaya alınan, hastalanan, kısa çalışmaya gönderilen, işyeri kapatılan, çocuğuna bakmak zorunda kalan hiçbir işçi ücret kaybına uğramamalı. Yapılacak kesintiler hükümet tarafından karşılanmalı.
– Salgın dönemi boyunca işten atmalar yasaklanmalı.
– İş Bulma Ajansı’nın (Arbeitsagen-tur) işsizlere, sosyal yardım almak zorunda olanlara getirdiği kısıtlamalar askıya alınmalı.
– Üniversite öğrencilerine, işsizlere, küçük işletmelere kırıntılar değil, insanca yaşamaya yetecek destek sağlanmalı.
– Sosyal yardım en az 100 Euro artırılmalı.
– Salgının boyutlarına göre okulların açık olup olmayacağı eğitimciler, veliler ve öğrencilerin de görüşü alınarak belirlenmeli; Açık olması halinde sağlıklı ve nitelikli eğitimin devam edebilmesi için okulların havalandırma ve hijen koşullarının düzelmesi için acil yatırım yapılmalı. Eğitim alanında yeterli eğitmen ve öğretmen alınmalı. Her öğrencinin yararlanabileceği dijital koşullar yaratılmalı. Sınıflar küçültülmeli, not sisteminden vazgeçilmelidir.
– Kiralarını ödeyemeyenlerin evlerinden çıkarılması, elektrik ve ısınma olanaklarının kesilmesi yasaklanmalı.
– Zaten boş olan otel ve benzeri konaklama yerleri, hükümet tarafından kiralanarak, evsizlere ve toplu barınaklarda kalan mültecilere tahsis edilmeli.
– Şehir içi ve şehirlerarası toplu taşımacılıkta daha fazla araç olanağı yaratılmalı. Boş duran otobüsler ve çalışanları devreye sokularak, daha sık aralıklarla fbelirli sayıda yolcu kapasitesiyle ulaşım hizmeti sunulmalı!
– Zenginlerden daha fazla vergi alınmalı. 1 milyon eurodan fazla parası olan yüzde 10, 10 milyon eurodan fazla parası olandan yüzde 30 bir defaya mahsus pandemi vergisi alınmalı.
– Politik ve insani yardım çalışmalarına getirilen kısıtlamalar derhal kaldırılmalı. Sokağa çıkma yasağı, yürüyüş ve grevlerin yasaklanması gündeme bile getirilmemelidir. Pandemi konusunda alınan kararlar, seçimle işbaşında olan kurumların (sendikalar, kitle örgütleri, meslek kuruluşları, öğrenci ve veli temsilcilikleri vb.) katılımıyla alınmalı. Askerlerin sağlık yardımı adı altında kamu yaşamına müdahale etmesi durdurulmalı.
Bildiriyi indirmek için tıklayınız: