Hükümetlerin senelerdir uyguladığı kısıtlamalardan en çok etkilenen alanlardan birisi sağlık alanı oldu. Bir çok semtte hastaneler kapatıldı. Bir çok hastane ayakta kalabilmek için işçi çıkarmak zorunda bırakıldı. Bu nedenle son senelerde hastanelerde 100 binden fazla işyeri yokedildi. Bundan dolayı bugün hastanelerde 50 bin daha az hemşire çalışmakta. Ama Hastanelere gelen hastaların sayısında bir azalma olmadı. Dolayısıyla sağlığımızı hayatımızı emanet ettiğimiz hastane çalışanlarının üstündeki yük alabildiğine arttırıldı.
Her şey para!
Diğer taraftan resmi sağlık sigortalarının primleri arttırıldı, ve sunduğu hizmetler daraltıldı. Özel sağlık sigortaları ise teşvik edildi. Milyonlarca insanın zorunlu ihtiyaçları bile artık ücretle yapılmaya başlandı. İlaçlarda olduğu gibi, bir çok alanda ek para ödenmesi gündeme getirildi. Hükümet, “Paran kadar sağlıklı olabilirsin” zihniyetiyle milyonlarca insanın sağlığını da kar kapısı haline getirdi.
Yeter Artık! Hastanelerden ve sağlığımızdan yapılan tasarruf son bulsun!
Hastanelere ve sağlığa ayrılan bütçenin sürekli kısıtlanması, gelinen noktada bir çok hastanenin çalışamaz hale gelmesine neden oldu. Enerji ücretlerinin artması, vergilerin yükselmesi gibi nedenlerle hastanelerin giderleri 7 milyar arttı. Hükümet bu paranın da işçi çıkarılarak veya çalışanların ücretlerinin düşürülerek karşılanmasını savunmakta. Bu ise bir çok insanın tedavilerinin yapılamamsı; sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşmesi alamına geliyor. Ne hastalar ne sağlık çalışanlarının durumu hükümetin umurunda değil.
Bu gidişata dur demek için Verdi sendikası öncülüğünde onlarca kurumun yer aldığı ‘Hastaneleri Kurtaralım’ adı altında bir birlik oluşturuldu. Bu birlik 25 Eylül’de Berlin’de büyük bir yürüyüş düzenliyor. Yürüyüşe Almanya’nın dört bir yanından otobüsler ve trenler kalkacak. Bu konuda her şehirdeki verdi sendikasından daha geniş bilgi alınabilir.
Kısıtlamalara karşı çıkalım! Berlin yürüyüşüne katılalım!
Agenda 2010, Hartz IV, sağlıkta kısıtlama, eğitimde kısıtlama, çalışma koşullarının ağırlaşması, ücretlerin düşmesi, elektriğe, benzine, gaza zam milyonlarca emekçi gibi, Türkiyelilerin de yaşam koşullarını alabildiğine zorlaştırmakta. Bütün bu kısıtlamaların tek amacının zenginleri daha da zengin yapmak, yoksuldan alıp zengine vermek olduğu onlarca kez kanıtlandı. Herkes tanıktır ki, son yıllarda hayat, çalışan-çalışamayan herkes için zorlaşırken, Alman işverenleri, ihracatta ve karda yeni rekorlar kırmakta.
Bu gelişmelerden doğrudan etkilenen biz Türkiye kökenli göçmenlerin de sermaye yanlısı bu politikalara hayır deme vakti çoktan gelmiş bulunuyor.
Özelleştirmelerin, emekçilerin yaşamını zorlaştıran kısıtlamaların durması, sağlığa daha fazla bütçe ayrılması, biz göçmen emekçileri de yakından ilgilendiren isteklerdir. İşyerlerinde semtlerde hayatı paylaştığımız Alman vd. arkadaşlarımızla birlikte sesimizi yükseltip haklarımızı savunduğumuz ölçüde bu gidişi engelleyebiliriz. Bu yüzden kendi sağlığımız ve kendi hayatımız için 25 Eylül’de Berlin’deki bu buluşmada yerimizi alalım; emekçilerin ortak sesini yükseltelim.