21 Mart Ortadoğu, Anadolu ve Orta Asya halkları için baharın başlangıcı anlamına geliyor. Bu nedenle, bütün bu coğrafyada baharın gelişi farklı biçimlerde kutlanıyor. Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olan Kürtler için ise 21 Mart Newroz Bayramı farklı bir anlam içeriyor. Baharın gelişiyle birlikte eşit haklara sahip olma, kimliğini ve kültürünü tanıtma, yaşatma açısından bir mücadele, başkaldırı günüdür Newroz.
21 Mart Ortadoğu, Anadolu ve Orta Asya’da beş bin yıldır bayram havasında kutlamalara ya da hak alma mücadelelerine sahne olurken, dünyanın diğer kıtalarında ise on yıllardır ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı, farklı ırklardan, uluslardan ve inançlardan bir arada kardeşçe yaşam için mücadele günüdür. Bu nedenle Newroz/Nevruz bayramıyla Uluslararası Irkçılığa Karşı Mücadele gününün aynı güne denk gelmesi tesadüf de olsa, anlamlı.
Milyonlarca insanın Newroz dolayısıyla meydanlarda dile getirilecek olan talepleri ile Irkçılığa Karşı Mücadele Günü’nde dile getirilecek talepler arasında paralellikler bulunuyor.
Bu yönüyle 21 Mart, Apartheid rejimine karşı çıkan siyahların ve özgür bir gelecek isteyen Kürtlerin ortak “kader günü”dür.
BEYAZ POLİSİN SİYAH KATLİAMI
52 yıl önce, 21 Mart 1960’ta, Güney Afrika’nın Saharpville kentinde ırk ayrımcılığını öngören yasaların kaldırılması için barışçıl şekilde gösteriler yapan halkın üzerine ateş açarak 69 kişiyi katletmişti. Bu olay Güney Afrika’daki siyahların Apartheit rejimine karşı mücadelede dönüm noktalarından biri oldu. Katledilen 69 kişi sonraki yıllarda engelleme ve yasaklamalara rağmen törenlerle anılmaya devam edildi.
Daha sonra Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, bu katliam dolayısıyla 1966’da 21 Mart’ı “Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü” ilan ederek uluslararası camiayı her türden ırk ayrımcılığının ortadan kaldırılması için çabalarını arttırmaya çağırdı.
Ve yıllarca verilen mücadele sonucunda Güney Afrika’daki Apartheid rejimi son buldu. Birçok ülkede ırkçı yasa ve uygulamalar ortadan kaldırıldı ve Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Uluslararası Antlaşması kapsamında uluslararası bir çerçeve oluşturuldu. Antlaşma neredeyse bütün ülkeler tarafından onaylanmış olsa da, dünyanın birçok yerinde insanlar hala, ırkçı politikalar nedneiyle ayrımcılığa uğruyor, hayatını kaybediyor.
Çünkü kökleri daha derindeki toplumsal çelişkilerde yatan ırkçılığın, sembolik bir günle ortadan kalkması mümkün değildir.
CİNAYETLERİN GÖLGESİNDE 21 MART
Bu durum özellikle de yaşadığımız Almanya için geçerli. 12 yıl boyunca faşist Hitler’in yönettiği Almanya’da ırkçılıkla mücadelenin önemi pek çok ülkeden çok daha büyük bir önem taşıyor. Çünkü tarihteki kara günler ve yaşanan acılardan ders çıkarmak en çok da bu ülkeye düşüyor.
Ancak yaşananlar, Almanya’nın, BM tarafından ilan edilen ırkçılıkla mücadele çerçevesine dahi uymadığını ortaya koyuyor. Faşist terör örgütü NSU’nun göçmen esnaflara yönelik 2000-2006 yılları arasında işlediği seri cinayetler ve güvenlik birimlerinin rolü ve bunlara karşı takındığı tavır, ırkçılıkla mücadele konusunda Almanya’nın devlet olarak daha işin başında olduğunu gösteriyor. Bunca delile rağmen ırkçıların yargılanmasına hala başlanmazken, kimi suç ortaklarının zamanaşımı nedeniyle yargı karşısına dahi çıkarılmayacağından söz ediliyor. Keza, göçmenlere ve Alman yoksullarına karşı yapılan bunca cinayete rağmen, faşist NPD’nin yasaklanmasına da pek sıcak bakılmıyor.
En önemlisi de son bir kaç yıldır yaşanan olaylar vesilesiyle ırkçılığın artık bir “kenar sorun” değil, ‘toplumun ortasına’ kadar yayılan bir sorun olduğu kabul görüyor. En azında politikacılar ve basın tarafından göçmenlerin açık hedef haline getirildiği günümüz Almanya’sında, egemen güçlerin 21 Mart’tan bir ders çıkarması mümkün görünmüyor.
Bu nedenle ırkçı ve yabancı düşmanı propagandanın yasaklanması, faşist örgütlerin kapatılması için bu temelde birleşik bir mücadelenin örülmesi büyük bir önem kazanmış durumda. Bu da ancak Alman halkı ve göçmenlerin ırkçılığa, ayrımcılığa karşı ortak mücadelesi ile mümkündür.