Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, AfD gibi ırkçı-faşist eğilimleri de içerisinde barındıran bir partinin federal mecliste ana muhalefet partisi olması ve eyalet parlamentolarına girmesi, halkın geniş kesiminde endişe ve tepkileri artırdı. Sosyal sorunların kaynağını kimisi ülkelerinden kaçmak zorunda kalan mültecilerle, kimisi müslümanlık adına yapılan terör eylemleriyle, kimisi hükümetin uyguladığı politikalarla açıklamaya çalışıyor.
Chemnitz’de bir mültecinin, kriminal bir olayda bir kişiyi öldürmesi, ırkçıların bu olayı kullanarak halkı galeyana çağırması, AfD’nin faşist katillerle omuz omuza sokağa çıkması kaygıları daha da arttırdı.
Hükümetin güvenlikten sorumlu bakanı Seehofer ise, göçmen avına çıkan faşistlere hiç bir tepki göstermezken, “bütün sorunların anası göçmenliktir” diyerek, ırkçı-faşistlere açıktan destek verdi. Anayasayı Koruma Örgütünün başı, dünyanın gözü önünde göçmen avına çıkan faşistleri görmediğini ifade ederek, faşistlerin yanında yer aldı. Bugün ise o faşistlerin NSU çetesinde olduğu gibi, katliamlar yapmak üzere hazırlandıkları ortaya çıkmıştır.
Bu partinin geniş kesimlerden nasıl oy aldığı, ırkçılığa karşı mücadelenin nasıl sürdürüleceği konusu yerli ve göçmen örgütlerinin ana gündemleri olmaya devam ediyor.
AfD kendisini, “hakları savunulmayan Almanların partisi” olarak ifade ediyor. Bütün propagandasını ise savaş kurbanı mültecileri düşman göstermek, Müslüman emekçilerin neredeyse tümünü ‘terörist’ ilan etmek üzerine oturtmuş durumda. Sosyal sorunların sorumlusu olarak mültecileri göstererek emekçiler içerisinde yanılsamalara neden olmakta, büyük partilerden beklentisi olmayan bir çok insan, bu partinin emek düşmanı yüzünü görmeyerek, bu partiye umut bağlamakta.
ALMAN HALKI IRKÇILARA SESSİZ KALMIYOR!
Ancak Almanya’da sadece ırkçıların sesi çıkmıyor. Irkçılığın tecrübesini ve tahribatını en yakından yaşamış olan Alman halkı bu gidişe ‘hayır’ diyor.. Son aylarda ırkçılığa karşı on binlerce insan biraraya gelip sokaklara çıktı:
-Chemnitz olayından sonra 65 bin kişi hem ırkçıları hem de hükümet ve devlet yetkililerinin ırkçıları koruyan açıklamalarını protesto etti.
-İki Almanya’nın birleşme gününde Münih’te 40 bin, Köln’de 20 bin, Hamburg’da 35 bin kişi olmak üzere Almanya’nın irili ufaklı bir çok şehrinde yüz binlerce insan biraraya gelerek ırkçılığa ‘hayır’ dedi.
-13 Ekim’de başkent Berlin’de ise 250 bin kişi toplanarak, ırkçılığı ve milliyetçiliği kınayarak ‘BÖLÜNMEYECEĞİZ’ mesajı verdi.
TÜRKİYELİLER OLARAK SEYİRCİ KALMAYALIM
Irkçılık 57 yıldır bu ülkede yaşayan bizlerin hayatını ve geleceğini de yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Ancak ırkçılığa ve faşizme karşı yapılan eylemlere baktığımızda göçmen kökenlilerin katılımı neredeyse yok denecek kadar sınırlı.
Oysa ırkçılığa karşı harekete geçen Alman halkıyla beraber olmak, ırkçılığa karşı birlikte mesaj vermek bugünümüz ve geleceğimiz açısından büyük önem taşıyor. Çünkü kendi içimize kapandığımız, yalnızlaştığımız ve bu ülkede olan bitenleri izlemekle yetindiğimiz sürece sorunlarımız azalmayıp artacak; hayatımız daha da zorlaşacaktır.
Türkiyeliler olarak yapmamız gereken ne korkmak ne de içimize kapanmaktır. Yerli ve göçmenler olarak birbirimizle ne kadar çok ilişki içinde olursak, ırkçılığa karşı mücadele de o kadar güçlenebilir. Türkiyeliler olarak bu mücadeleye katılmamız, Alman halkının ırkçılığa karşı mücadelesini de güçlendirecektir.
Irkçılara karşı mücadele etkinliklerinde dikkat çeken bir pankart, hepimizi göreve çağırıyor. “Göçmen kardeşlerimiz; ırkçılara karşı bizi yalnız bırakmayın”.