En son Silvan’da yaşananlar hepimizi derinden üzmüştür. Çatışma ve ölümler bir kez daha göstermiştir ki, Türk’ü, Kürt’üyle bütün Türkiye halkının acil ihtiyacı barıştır ve Kürt halkının inkarına dayalı ‘ez kurtul’ politikaları son bulmadıkça, hem Türk hem Kürt halkının acıları dinmeyecektir.
Silvan’da yaşanan olayın ardından Türkiye’de hükümetin, parlamentodaki siyasi partilerin ve medyanın büyük bölümünün sergilediği tavır ise, barışa değil savaşa, huzura değil acı ve gözyaşına, çözüme değil çözümsüzlüğe hizmet etmekte; ve yeni ölümlere davetiye çıkartmaktadır.
Askerle gerilla arasında on yıllardır süren çatışmanın nedenlerini sorgulamak ve Kürt sorununa kalıcı-demokratik-barışçı çözüm temelinde yaklaşmak yerine, genç bedenlerden dökülen kanı ve acılı anaların gözyaşlarını adeta fırsat bilip savaş kışkırtıcılığı yapan bu çevreler, bir kez daha halklar arasında düşmanlık yaymaya, Kürt halkına ve onun temsilcilerine yönelik baskı kampanyaları düzenlemeye çalışıyorlar…
Kürt halkının isteklerini görmezden gelip, barış ortamı yaratılmasına ayak direyen bu çevreler, halkın duygularını sömürerek ve adeta bir psikolojik harekat yürüterek bütün Kürt halkına karşı kin ve ayrımcılığı körüklemekte ve ateşle oynamaktalar.
Hükümet, demokratik bir Anayasa yapılacağı, Kürt sorununun çözüleceği vaadinde bulundu ama savaşa ve şiddete çanak tutan politikalardan vazgeçmediği; Kürt halkının en doğal ve haklı isteklerini inkar edip, siyasi temsilci olarak parlamentoya seçtiği vekillilerine tahammül bile göstermediği sürece bu vaatlerin hiçbir sorunu çözmeyeceği, acıları dindirmeyeceği ve anlam taşımadığı görülüyor.
Ne yazık ki, Türkiye’de “terörü kınama” adı altında Kürt halkına girişilen linç kampanyasının, bir takım ‘sivil toplum örgütleri’ tarafından başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine de taşınmak istediğini görmekteyiz. “Teröre seyirci kalmamak”, “Türkiye’ye sahip çıkmak” adına açıklamalar yapıp gösteri çağrıları yapan bu kuruluşlar da bu tutumlarıyla milliyetçi kutuplaşmaya hizmet etmekte; Türk ve Kürt halkı arasındaki kardeşliği zehirlemektedirler.
Bu ‘sivil toplum örgütleri’nin açıklamaları, hiç de ‘sivil’, hiç de barış yanlısı değildir; yaptıkları çağrılar hükümet ve resmi makamların uzantısıdır ve üstelik nasıl gerçekleştiği şaibeli olan ve üzerinde ciddi şüpheler bulunan “Silvan Çatışması”nı öne sürerek Almanya’da da gerilimi tırmandırmak anlamına gelmektedir.
Almanya’da yaşayan biz Türk ve Kürt emekçiler de Türkiye’de yaşanan bu gelişmeleri izliyor ve akan kanın durması, Kürt halkının demokratik taleplerinin karşılanması; iki halk arasında nefret ve düşmanlık yaratmak isteyen girişimlere dur denmesini istiyor ve bu konuda Türkiye’de demokrasi ve özgürlükten yana uğraş veren güçlerin yanında olduğumuzu bildiriyor; ve Türkiye’deki demokrasi güçlerinin, bölgede iki taraflı bir ateşkes sağlanması; seçilmiş Kürt vekillere uygulanan hukuksuzluk ve haksızlığa son verilerek bir an önce parlamentoda görev yapmalarının yolunun açılması; milliyetçi kutuplaşma ve gerilimin tırmandırılmaması yönündeki taleplerini destekliyoruz.