İsrail’in suikastıyla, Hamas lideri İsmail Haniye’nin İran’ın başkenti Tahran’da, Hizbullah’ın üst düzey komutanı Fuad Şükür’ün Beyrut’ta öldürülmesi üzerine bölgede gerilimin tırmanacağı, savaşın yayılacağı yönündeki korkular haklı olarak artıyor. ABD bu saldırı ve İran ve Lübnan’ın saldırı tehdidi gerekçesiyle bölgeye savaş uçakları ve gemileriyle her türlü askeri yığınağını artırmaktadır. İsrail hükümetinin ve batılı güçlerin bu politikaları savaş kışkırtıcılığıdır ve tüm bölge halklarını daha fazla acıya sürükleyecektir.
Bölgenin en önemli aktörlerinden biri olan İran, uzun süredir batılı ülkeler tarafından “tehlike” olarak ilan ediliyor. Bunun için gözler İran’da. İran’ı ekonomik baskılarla eyleme geçemez hale getirme politikası başarıya ulaşmadı. Son gelişmeleri İran’ı savaşa sürüklemek ve ardından askeri olarak saldırmak için kullanmak, yalnızca Orta-Doğu için bir felaket olmakla kalmayacak, aynı zamanda dünyada da acı sonuçlara da yol açacaktır.
İsrail’in Filistin’e saldırıları on aydır sürüyor. Şu ana kadar 40.000’den fazla Filistinli öldürüldü. Gazze’nin yüzde 70’i yok edildi. Yüzbinlerce insan susuzluk ve açlık çekiyor. Yaklaşık iki milyon insan Gazze Şeridi’nin bir köşesinden diğerine kaçmak zorunda kalıyor. Sağcı İsrail hükümeti halen “tamamen imha”dan söz ediyor. “Yahudi yaşamını” savunduğunu iddia eden bir hükümetin Nazi savaş jargonunu benimsemesi talihsiz bir durumdur.
Temmuz ayı sonunda, G7 ülkelerinin temsilcileri bir video konferansının ardından çatışmanın genişlemesinden sözde endişe duyduklarını açıkladı. Ancak bu aşamaya nasıl gelindiğini kendilerine sorması gerekenler kesinlikle bu ülkelerdir. Sorumluları da bunlardır. Göstermelik çağrılarda bulunmak ve “kaygılarını” dünyayla paylaşmak yerine, yangına körükle gitmeyi bırakmalıdırlar. Bütün dünya biliyor ki, eğer Batı, özellikle ABD ve Almanya, koşulsuz-şartsız, askeri ve politik olarak Netanyahu hükümetini desteklemeseydi Filistin halkına bu düzeyde saldırı yaşanmaz, İsrail devleti bölge halkları için bu derece tehlike oluşturamazdı. Ayrıca, barış eylemlerinin yasaklandığı veya barış eylemcilerinin ‘Yahudi karşıtı’ olduğu gerekçesiyle saldırıya uğradığı, tüm hükümet ve devlet kurumlarıyla Netanyahu hükümetinin destekçisi olan Almanya’nın yaptığı açıklamaların da demagojiden öte bir anlamı yoktur.
Boyutları göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir savaş tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu tehlike ancak silahların derhal susturulması ve müzakere yoluyla çözüm aranmasıyla aşılabilir. Karşılıklı ateşkes sağlanmalı, İsrail işgal ettiği toprakları derhal terk etmeli ve Filistin’den çekilmelidir. Batı ve diğer büyük güçler, jeostratejik nedenlerle Orta Doğu’yu istikrarsızlaştırmaya ve gerilimi daha da artırmaya son vermelidir.
Bölgede asıl barış ülkelerin silahlanma ve savaş politikalarına karşı emekçilerin mücadelesi, halkların dayanışması, barış için gücünü birleştirmesiyle mümkündür!
DİDF Yönetim Kurulu