27 Eylül’de Federal Parlemento seçimleri yapılıyor. Seçimler derinleşen ekonomik krizin gölgesinde gerçek-leşiyor. Bugüne kadar işçilere emekçilere “para yok” diyerek, sağlıktan eğitime kadar pekçok alanda yatırımları kısan hükümet partileri, milyarlarca Euro’yu krizin asıl sorumlusu olan bankerlerin ve zenginlerin hizmetine sundu. Yaşanan ekonomik krizin bedelini ise işçiler-işsizler, emekçiler ödemeye başladı. Taşeron firmalarda çalışan binlerce işçi işini kaybetti. Onbilnlerce işçinin, işten atılma tehdidi ve kısa çalışma nedeniyle ücretleri azaltıldı; çalışma koşulları zorlaştırıldı. Hükümet partileri ve FDP seçimlerden sonra emekçilere daha fazla bedel ödetmek istiyorlar. Bugün işverenlerin ve bankerlerin hizmetine sunulan paraların, vergilerle işçi ve emekçilerden alınmasının planları yapılıyor. Bu partilere verilecek her oy, işçi ve emekçilerin yaşamını daha da kötüleştirmek anlamına geliyor. Bunun için bu partilere ‘oy yok’ diyoruz!
Krizin bedelini zenginler ödesin!
Savaşa son verilsin!Bugün parlamentoya girecek durumda olan partilerden sadece Die Linke (Sol Parti) krizin bedelini, „bu krizin sorumluları olan büyük sermaye sahipleri ödesin“ demektedir. 67’ye çıkarılan emeklilik yaşının düşürülmesi, yeterli asgari ücret güvencesi, üniversite harçlarının kaldırılması, Hartz 4’ün kaldırılması ve sosyal yardımın insani düzeye çıkarılması, ırkçı-faşist partilerin yasaklanması, herkese eşit haklar tanınması gibi talepleri savunduğu için bu seçimlerde oylarımızı Sol Parti’ye vermek, kendi hayatımız ve geleceğimiz için önem taşıyor.
İşsizlik ve yoksulluk kader değildir!
Göçmen emekçiler bugün işsizlikten ve yoksulluktan en fazla etkilenen kesimler arasında bulunuyor. Fakat bunların işsiz kalmasının nedeni sadece göçmen olmaları değil; işverenlerin daha fazla kar hırsıdır. İçinde bulunduğumuz koşullarda işsizlerin sayısının azalması, ancak tam ücret karşılığı iş sürelerinin kısaltılmasıyla olanaklıdır. Gelir adaletsizliği ve eşitsizliğin had safhaya ulaştığı bugün, göçmeniyle-yerlisiyle emekçilerin insanca yaşayabilmesi için gözü hala işçilerin yarattığı değerlerde olanlara ‚dur’ demek; iş, ekmek barış ve gelecek için işyerimizde, okulumuzda hakkımzıı aramak ve 27 Eylül seçimlerinde bu isteklerimizi hiçe sayan partilerden hesap sormak gerekiyor.
Kendi taleplerimiz için yerli emekçilerle birliğimizi güçlendirelim!
Bazı Türkiyeli kurum ve kuruluşlar SPD, CDU vb. partileri Türkiye kökenli insanları aday gösterdiği için destekleme çağrısında bulunmaktalar. Bugün bu çağrılara kulak vermek, bu partilerin politikalarının sonucu olan işsizliği, yoksulluğu, ayrımcılığı onaylamak anlamına gelmektedir.
Adayların dini ve etnik kimliklerine dayanarak oy istemek emekçileri bölmekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Geride bıraktığımız dönemde göçmenlere yerel seçim hakkını bile cok gören, göçmenler lehine parlementoya gelen yasa önerilerine karşı çıkan, NPD gibi faşist partilerin yasaklanmasına karşı çıkan SPD ve CDU gibi partilere neden oy verilsin? Bu adaylara oy isteneceğine, bunların ayrımcılığı ve yoksulluğu derinleştiren bu partilerde ne aradıkları sorgulanmalıdır. SPD veya Yeşiller’in yarattığı „yabancı dostu“ imajı, Türkiye kökenli adaylarının olması tercih nedeni olmamalıdır. Asıl bu partilerin savundukları politikalarla ve uyguladıklarıyla, bu ülkede birer işçi, emekçi, genç ve kadın olan biz Türkiyelilerin ‘sorunlarına çözüm olabilir mi’ üzerinden karar verilmelidir.
Bugün Almanya’da bütün emekçiler gibi Türkiye kökenli emekçilerin de en önemli sorunları işsizlik, yoksulluk, çocuğunun eğitimi ve geleceği, ayrımcılık gibi sorunlardır. Oylar da bu sorunlara gerçekten cevap arayan, bu talepler için mücadele eden partilere verilmelidir! Bunun için 27 Eylül’de emekçileri bölen, yaşam koşullarını kötüleştiren, sermayenin çıkarları için çalışan partileri değil; bugün emekçilerin birliğinden ve daha iyi koşullarda yaşamasından yana olan Sol Parti’yi (Die Linke) (SOL Parti) desteklemeye çağırıyoruz!