DGB ve üye sendikaları (IG-Metal, Verdi, IG-BAU) hükümetin ve sermayenin, işçi ve emekçilere karşı uyguladığı politikalara karşı geniş bir kampanya başlattı. 20 Ekim – 13 Kasım tarihleri arasında Almanya’nın birçok yerinde yürüyüşler, grevler, toplantılar düzenleniyor.
Sendikalar; taşeron firmalarda çalışan işçilerin kadrolu çalışanlarla eşit ücret almasını, emeklilik yaşının 67’den 65’e indirilmesini, sağlık alanındaki kısıtlamalara karşı hizmetlerden herkesin eşit bir şekilde yararlanmasını, belediye bütçelerinin kısıtlanmamasını, ücretlerin yükselmesini; yani krizin faturasının emekçilere kesilmemesini istiyor.
Krizin faturası emekçilere kesilmesin!
Hükümet 2008’de ortaya çıkan krizin ardından, bankalara ve işverenlere 800 milyara yakın para ve teminat verdi. Ardından hazırlanan tasarruf paketleriyle de bu paralar işçilerden, işsizlerden, emeklilerden geri alınmak isteniyor. Kamu alanındaki hizmetlerden kesintiler yapılıp, işsizlere ödenen paraların kısıtlanması planlanıyor. Bugün ‘işsizlik azaldı’ diye demagoji yapan hükümet ve sermaye çevreleri, insanların hangi koşullarda çalıştığını ise dile getirmiyor. İş bulanların ezici çoğunluğu da taşeron firmalar üzerinden çok düşük ücretle çalıştırılıyor. 8 milyona yakın çalışan, çalıştığı işten karnını doyuramıyor. Gündeme getirilen tasarruf paketinin yürürlüğe girmesiyle birlikte ise, emekçilerin yaşam koşulları daha da kötüleşecektir.
Sermaye bayram ediyor!
Hükümet ve sermaye çevreleri son günlerde sürekli olarak ‘krizin geride kaldığını’, ‘ekonominin yeniden yükselişe geçtiğini’ söylüyor. Kriz öncesi de, kriz sonrası da emekçilere yönelik yapılan bütün kısıtlamalar ‘para yok’ gerekçesiyle yapılıyordu. Bugün de emekçiler için ‘para yok’ gerekçesiyle, ‘kemer sıkmaya devam etmeliyiz’ nu-tukları atılıyor. Ancak bunun gerçek olmadığını sermaye sahipleri kendileri açıklıyor. Kriz dönemi de dahil olmak üzere, işverenler ve bankalar korkunç derecede kar elde etmeye devam ediyor. İşçilere ve emekçilere para yok! Ama sermaye ve işverenlere para çok! Bu gidişe ancak, işçiler ve emekçiler, sendikalarıyla birlikte mücadele ederek ‘dur’ diyebilirler. Daha iyi yaşam koşullarına sahip olmamızın yolu da buradan geçiyor!
Irkçı ve yabancı düşmanlarının emellerini boşa çıkaralım!
Son dönemlerde Sarrazin ve Seehofer gibi ırkçıların, göçmenlerle ilgili yeniden başlattığı tartışmalar tesadüf değil. Ne zaman emekçilere yönelik bir saldırı paketi gündeme gelse, ardından göçmenler de demogojik söylemlerle tartışmaların içine çekiliyor. Toplumun ortak hareket etmesini engellemek, gündemi saptırmak için ırkçılık körükleniyor. Bu tartışmalar hem göçmenler, hem de yerli emekçiler içerisinde derin izler bırakıyor.
Irkçılıktan etkilenenlerin sayısı artıyor. Göçmenler ya da Türkiyeli emekçiler, ekonomik saldırılardan en fazla etkilenen kesimler olmasına rağmen, ırkçı politikacılar tarafından bir kez daha hedef tahtasına konuyor. Bugün bu gelişmelere daha bilinçli ve hedefli karşı koyabiliriz. Irkçıların amacı emekçileri bölmekse, biz de hedefli bir şekilde birliği güçlendirmeliyiz. Tedirginlik, korku, içe kapanma ve toplumdan kopma, sadece ırkçıların işine yarar.
Sendikaların düzenlediği etkinlikler sadece ekonomik taleplerin dile getirilmesini değil; aynı zamanda emekçilerin yakınlaşmasını, ortak talepler için birleşmesini ve bunlarla birlikte ırkçı düşüncelerin zayıflatılmasını da olanaklı kılıyor.
Tüm Türkiyeli emekçileri sendika üyesi olup olmamasından bağımsız, sendikaların düzenlediği etkinliklere daha güçlü katılmaya çağırıyoruz! Eylemlerle ilgili bilgiler DGB şubelerinden, işyerlerindeki sendika temsilcilerinden alınabilir.