Son seneler Almanya’da yaşayan işçi ve emekçiler açısından kolay yıllar olmadı. Hükümetin uyguladığı politikalar sonucu emekçilerin günlük yaşamını sürdürmesi her gün biraz daha zorlaştı.
Bugün Almanya’da 55 yaşın üstünde 5,6 milyon insan yoksul, 2,5 milyon çocuk sosyal yardımla geçinmekte. 40 milyondan fazla çalışan her üç kişiden birisi yarım gün, düşük ücretli, taşeron ve güvencesiz işlerde çalışmakta.
Asgari ücretle çalışan milyonlarca insan geçim derdinde. Okulların ve hastanelerin durumu içler acısı. Sağ̆lık alanında çalışanların sayısı yetersiz. Ve hükümet sağlığa yatırım yapma yerine, hastanelerin bazı bölümlerini kapatmaya ya da işçi açığını başka ülkelerden getireceği ucuz işgücüyle kapatmaya çalışıyor. Diğer taraftan Almanya’nın hemen her büyük kentinde ödenebilir konut bulmak neredeyse imkansız hale geldi.
KUTUPLAŞMAYA KARŞI ÇARESİZ DEĞİLİZ
Bir yandan bu sorunlar büyürken, diğer yandan bölünmüşlük-kutuplaşma ve değişik uluslardan emekçiler arasındaki önyargılar bilinçli bir şekilde körükleniyor. Irkçı-faşist partiler yukarıda sayılan sorunları, halkın gelecek kaygılarını suistimal ederek, Alman halkını göçmenlere karşı kışkırtmaya, etnik ve dini farklılıklar üzerinden halkı bölmeye, emekçilerin ortak hareket etmesini engellemeye çalışmakta. Faşist partilerin bu politikalarına hükümet de adeta göz yummakta.
Kutuplaşmayı körükleyen bir başka etken de son yıllarda Türk ve Alman devleti arasında yaşanan gerginlik ve tartışmalar oldu. Hükümetlerin kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için bir barışıp bir küsmesinin faturası halka çıkarıldı.
Diğer taraftan emekçi olmaktan kaynaklanan ortak bir kimliğe ve geleceğe sahip olan Türkiyeli emekçiler kendi arasında da etnik köken ve dini inanç farklılıkları üzerinden kutuplaştırılmaya çalışılmakta. İnsanlar ya AKP’lisin ya ‘terörist’ ve ‘vatan hainisin’ cenderesine sokulmak istendi.
Sonuç olarak hem Almanya’daki ırkçılık, hem de iki ülke arasındaki gerilim, Türkiyeli emekçilerin kendi içinde kutuplaşması esas olarak emekçilerin ortak yaşam ve ortak geleceğine ciddi zararlar verdi.
Evet, çalışma koşullarımızın gün geçtikçe kötüleşmesi, çocuklarımızın eğitimi için duyduğumuz kaygılar, her gün biraz daha yükselen ırkçılıktan kaynaklı endişeler, günlük yaşamımızı ciddi bir şekilde etkiliyor; ama bu sorunlar karşısında çaresiz ve çözümsüz değiliz. Yeter ki bu sorunları bizim başımıza bela edenlere karşı bir araya gelip ortak geleceğimiz için birlikte adım atabilelim…
KAYGILARIMIZ, KUŞKULARIMIZ, UMUTLARIMIZ ORTAK
Irkçıların-bölücülerin, emekçileri kutuplaştıranların esas amacı da zaten bizleri yalnızlaştırmak, birlikte hareket etmemizi önlemektir. Vicdanımız sızlasa da, yaşananlara öfkelensek de yaşadığımız sorunları kader olarak algılamamız ve buna razı olmamız isteniyor.
Ancak bunun kader olmadığını, birileri zenginleştikçe, milyonlarca insanın sorunlarının daha da arttığını açıkça gözlemleyebiliyoruz.
Sorunların bu kadar arttığı bir dönemde, 7 büyük dünya tekelinin servetinin üç buçuk milyar insanın servetinden daha fazla olması tesadüf ya da kader olabilir mi? Milyarderlerin sayısı arttıkça, işsizlerin, yoksulların, yaşam koşulları zorlaşanların sayısı da çoğalmakta.
Zenginler ve onların çıkarlarını savunan hükümetler, zengini daha zengin, yoksulu da daha yoksul hale getiren bu politikalarını işçilerin, emekçilerin bölünmüşlüğü sayesinde daha rahat hayata geçiriyorlar.
Biz işçiler ve emekçiler olarak, hangi dine, hangi dile, hangi etnik kimliğe sahip olursak olalım, emeğimizi daha iyi yaşamak, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak için satıyoruz. Kaygılarımız, kuşkularımız, umutlarımız ortak. Bugün farklı yerlerde dursak da, bizim çıkarlarımızı savunmayan partilerden etkilensek de, emekçiler olarak bir araya geldiğimiz ölçüde, sorunlarımıza çözüm bulmamız, gelecek nesillere daha iyi bir gelecek bırakabilmemiz mümkün olacaktır.
BİRLEŞMEKTEN BAŞKA ÇAREMİZ YOK
‘Bir elin nesi var, iki elin sesi var’ deyiminde olduğu gibi ses çıkarmak için emekçiler olarak birleşmekten başka çaremiz yok. Çünkü yaşadığımız sorunlara tek tek bireyler olarak, çözüm bulmamız mümkün değildir.
Federasyonumuz işçileri ve emekçileri hiç bir ayrım gözetmeden birleşmeye, derneklerimizde örgütlenmeye davet ediyor. Unutmayalım geç kalırsak daha ağır bedeller; birleşirsek de daha yaşanır bir dünya bizi bekliyor.