7 Haziran’da Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılıyor. Krizin derinleştiği bir ortamda gerçekleşen bu seçimler, hem Avrupa Birliği hem de Avrupa’da yaşayan emekçilerin geleceğini yakından ilgilendiriyor.
AB’yi oluşturan ülkelerin hükümetleri, Avrupa’yı demokrasi ve refah cenneti gibi göstermeye çalışmakta ve birliğin geleceği ve rekabet gücünü artırmak için, Avrupalı emekçilerden daha fazla fedakarlık yapmasını istemekteler.
Işçiler, emekçiler ve emekçilerden yana partiler ise bu birliğin sadece zenginlerin işine yaradığını, dünyanın en zengin kıtasında milyonlarca insanın işsiz ve yoksul olmasının, insanların etnik ve dini kimliklerinden dolayı horlanmasının, demokratik hakların gasp edilmesinin, emekçiler arasında rekabetin körüklenmesinin asla kabul edilemez olduğunu söyleyerek bu AB’nin temelden değişmesini istemekteler.
‘Sermayenın Avrupasi’na hayir!
AB içerisinde sermayenin dayandığı temel yasalardan birisi Lizbon Sözleşmesi’dir. Bu anlamda seçimlere giren partileri bir birinden ayıran en önemli olgu, partilerin Lizbon Sözleşmesi konusundaki tutumlarıdır. Bu söyleşmeye göre, tek tek Avrupa ülkelerinde eğitimden sağlığa, enerjiden ulaşıma halkın temel ihtiyaçları özelleştirilecektir. Çalışma koşulları zorlaştırılıp, ucuz iş sektörü daha da yaygınlaştırılacaktır.
Yani son yıllarda Avrupalı hükümetlerin kendi ülkelerinde hayata geçirdiği emekçi düşmanı politikaların bir bölümü Lizbon Sözleşmesi’ne dayandırılarak yapılmıştır. Emekçiden alıp zengine veren bu politika içinden geçtiğimiz ekonomik krizin de en önemli nedenleri arasındadır. Bu politikalar sonucu, bugün Avrupa Birliği ülkelerinde toplam 25 milyon işsiz, 50 milyon da yoksulluk sınırı altında yaşayan insan bulunmaktadır. 2010 senesinde yeniden gözden geçirilecek olan Lizbon Sözleşmesi yürürlükte kaldığı sürece, işsizlik ve yoksulluk daha da derinleşecek, emekçi halkın çalışma ve yaşama koşulları daha kötüye gidecektir.
Emekçilerin birliğini güçlendirelım!
Demokratik değerlerin kalesi olduğu ifade edilen Avrupa Birliği ülkelerinin göçmenlere yönelik uyguladığı politikalar da içler acısıdır.
Tek tek ülkelerde farklılık arz etse de, emekçilerin dini ve etnik kimlikleri öne çıkarılarak, halklar arasında önyargılar derinleştirilmekte, göçmenler en doğal haklardan mahrum bırakılmakta, ırkçı-gerici politikaların malzemesi yapılmaktadır. Göçmenler “fazlalık, sorun ve tehlike” gibi gösterilmekte; yerli ve göçmenler arasında kutuplaşma yaratılmaktadır. En gerici göçmen politikasını uygulayan hükümetlerden birisi olan Almanya, AB’nin göç politikalarını daha da sertleştirmeye çalışmaktadır.
Oylarimiz Sol Partiye!
Bütün bu nedenlerle, emeğiyle geçinen insanlar olarak, Avrupa seçimlerinde, bizlerin hayatını zorlaştıran parti ve adaylara oy vermemeliyiz.
Yaşadığımız ülkedeki sorunların asıl çözüm yerinin Avrupa Parlamentosu olmadığını biliyoruz.
Işsizlik, yoksulluk, ayrımcılık gibi emekçilerin yaşadığı temel sorunlar, tek tek ülkelerde emekçilerin mücadelesiyle çözülecektir. Ama Avrupa Parlamentosu’na emekçilerden yana olan parlamenterlerin seçilmesi de, emekçilerden yana politikaların yaygınlaşmasına katkı sunacaktır.
Demokratik Işçi Dernekleri Federasyonu olarak, bugünkü koşullarda işçi ve emekçilerden yana olduğunu ve yaşanan krizin bedelini zenginlerin ödemesi gerektiğini söyleyen; Avrupa’da yaşayan herkese eşit haklar tanınmasını, savaşların-silahlanmanın son bulmasını, faşist partilerin yasaklanmasını isteyen ve bunun için değişik güçlerle birlikte çalışmalar sürdüren Sol Parti’ yi destekliyoruz. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanacak bütün Türkiyelileri Sol Parti’ye oy vermeye, yukarda dile getirilen talepler için mücadele etmeye çağırıyoruz.
Demokratik Işçi Dernekleri Federasyonu
Demokratik Işçi Dernekleri Federasyonu (DIDF), Almanya’nın değişik kentlerinde faaliyet yürüten işçi ve gençlik derneklerinin Aralık 1980 tarihinde bir araya gelmesiyle kuruldu.
Türkiyeli göçmen işçilerin, gençlerin ve kadınların siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alandaki hak ve taleplerini savunmak amacıyla kurulan DIDF, 29 yıldır, her türlü milliyetçiliğe ve ayrımcılığa karşı yerli-yabancı tüm emekçilerin birliği için mücadele ediyor.
Bugün Almanya genelinde 35’den fazla kentte üye derneği bulunan DIDF, dini ve milli değerleri kullanarak çıkar sağlamaya çalışan tüm kurum ve derneklerden farklı olarak, göçmenlerin dini veya etnik kökenleriyle tanımlanıp, toplumdan ayrılmasına karşı çıkmakta; hangi etnik ve dini kökenden olursa olsun, emekçilerin, gençlerin ve kadınların ortak ihtiyaç ve çıkarlar için biraraya gelmesini savunmaktadır.
Türkiyeli göçmenlerin iş, eğitim, sağlık ve sosyal haklar vb. konularda yaşadığı sorunları dikkate alan DIDF, işsizliğe, sosyal hakların kısıtlanmasına, eğitim ve sağlık hizmetlerinin paralı hale getirilmesine, demokratik hakların sınırlanmasına karşı sendikalar ve çeşitli demokratik sosyal hareketlerle birlikte ortak çalışmalar yapmakta; göçmenlerin de bu hareketin etkin bir parçası olması için uğraş vermektedir.
Adayımız Sidar Aydınlık-Demirdöğen
Demokratik Işçi Dernekleri Federasyonu olarak, işçi ve emekçilerin taleplerini daha etkili savunmak üzere, 15 yıldır üyemiz olan ve Sol Parti’nin Avrupa Parlamentosu için hazırladığı listede 11.sıradan aday gösterilen Sidar Aydınlık-Demirdöğen’i tüm olanaklarımızla destekliyoruz. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli emekçilerin sorunlarının çözümü ve değişik uluslardan emekçilerin birliği için, ırkçılığa, ayrımcılığa, işsizliğe, yoksulluğa karşı mücadele eden Sidar
Aydınlık-Demirdöğen, Avrupa Parlamentosu’nda emekçilerin sesi olacaktır.
Kadınların toplumsal yaşama katılımını teşvik etmek, kadınlara yönelik baskılara ve haksızlıklara karşı mücadeleyi güçlendirmek için 2005 senesinde kurulan Göçmen Kadınlar Birliği Genel Başkanı olan Sidar
Aydınlık-Demirdöğen, kadınların, gençlerin, emekçilerin daha iyi koşullarda yaşamak için sürdürdükleri mücadelenin parlamentodaki temsilcisi olacaktır.
Emekçilerin birliği ve geleceği için sermayenin Avrupası’na hayır diyelim!
7 Haziran’da oyumuzu Sol Parti (DIE LINKE.) ve Sidar Aydınlık-Demirdöğen için kullanalım!