ZEYNEP SEFARİYE EKŞİ
DİDF GENEL BAŞKANI
1980 yılının aralık ayında kurulan federasyonumuz 40. yılına giriyor. Almanya’nın 30 şehrinde faaliyet yürüten derneklerimiz aralık ve ocak aylarında kongrelerini yapacak. Dernek kongrelerimizde tartışılanlar, yapılan değerlendirmeler ve alınan kararlar, 22-23 Şubat 2020’de yapılacak genel kongremize delegelerimiz tarafından taşınacak.
Gerek dernek kongrelerimiz gerekse merkezi kongremizin gündemleri, tartışma ve değerlendirmelerimiz içinden geçtiğimiz dönemde yerli ve göçmen emekçilerin yaşadıklarından, sorunlarından, ülkedeki gelişmelerden bağımsız değil. Aksine, kongrelerimizde, karşı karşıya olduğumuz sorunlar ve bu konularda yapacaklarımız konuşulacak. Amacımız, bugünümüz ve geleceğimiz için yaşamın ve mücadelenin her alanında dünden daha fazla birleşip bir arada olabilmek; tüm olanaklarımızla örgütlü mücadeleyi bir adım daha ileriye taşıyabilmek.
Çünkü bugün emekçiler olarak bu gidişata müdahale edemezsek, rekor düzeydeki silahlanmanın varacağı yer savaşlardır. İnsanlık bunun acısını çok yaşadı. Alman hükümeti silahlanmaya ayırdığı bütçeyi bir çırpıda 34 milyar Euro’dan 50 milyar Euro’ya çıkardı. Nerede savaş ve çatışma varsa oraya silah ihraç ederek, ateşe benzin döküyor. Bir yandan Silah tekellerinin kasaları dolarken, diğer yandan Alman sermayesinin egemenlik alanlarını genişletmeye çalışıyor. Bundan Alman emekçilerinin ve başka ülkelerdeki emekçilerin payına düşen ise ekmeğimizin küçülmesi, yoksulluk, göçler ve acılardır. Ama bu mutlak ve önlemez değildir. Barış ve silahsızlanma talebinin yaygınlaştırılması, bu mücadelenin Alman emekçileriyle büyütülmesi hepimiz için geleceğin değil, bugünün önemli bir görevidir. Bu yetenek ve olanaklara da sahibiz! Yeter ki sorunu kendi sorunumuz görelim.
Gene bugün emekçiler olarak, izlenen politikalara müdahale etmezsek, başkalarının bizim için karar almasına sessiz kalırsak, güvencesiz düşük ücretli işler ve yoksullaşma daha da artacaktır. Şu anda girilen ekonomik durgunluğa karşı hükümet sermayeye yapacağı kıyakları düşünürken, emekçiler için kısa çalışmalar uygulanmaya başladı, toplu işten atmalar gündemde. Hükümet ve sermaye durgunluğun faturasını da emekçilere kesmeye çalışıyor. Buna karşı sessiz kalıp kader mi diyeceğiz; yoksa faturanın emekçilere kesilmesine karşı bir araya gelip mücadele mi edeceğiz? Müdahale etmek için seyirci pozisyonundan çıkmak, başkalarının bizim adımıza politika yapmasına karşı aynı sorunları yaşayanlarla birleşmektir.
Bu gibi gelişmelere sessiz ve izleyici kalırsak, bu gidişatı ve düzeni korumak isteyenler, sorunları aynı olanların birleşmesine karşı, kendi çıkarları için en uygun çözümleri dayatacaklardır. AfD gibi ırkçı partilerin ve benzerlerinin emekçilerin din-dil-renk farklılıkları üzerinden düşmanlaştırma politikaları yapmasının nedenleri bunlardır. Yükselen ırkçı eğilimlerin tek panzehiri, emekçilerin birliği ve mücadelesidir.
Elbette bunlara sessiz kalınmıyor. Son aylarda Almanya da emekçiler, yüksek kiralara, ayrımcılığa, küresel ısınmaya karşı alanlara çıktı. Dünyanın birçok ülkesinde iş ve ekmek kavgası için, yolsuzluğa-yoksulluğa karşı yüz binler sokakları doldurmaya başladı. Irak’da, Lübnan’da, Şili’de, Ekvador’da halkların mücadelesi uzun bir aradan sonra kazanımlarla sonuçlanmaya başladı. Bakanlar, başbakanlar istifa etmek zorunda kaldı, dayatılan zamlar geri alındı. Aynı zaman diliminde, ayrı ayrı ülkelerde halkların sokaklara çıkması ve benzer talepleri dile getirmesi tesadüf olamaz. Emek mücadelesi yeni bir sürece giriyor. Kongrelerimizin gündemleri bunlardır, bu konularda olanaklarımızı, emeğimizi gücümüzü nasıl birleştirebileceğimizin tartışılmasıdır.
Çevre ve iklim sorunu için 1,4 milyon insan sokağa çıktı!
Almanya’da da liseli gençlerin bir senedir yürüttüğü küresel ısınmaya karşı mücadele genişleyerek sürüyor. Öyle ki, 20 Eylül günü Almanya genelinde 1,4 milyon insan sokağa çıktı. Almanya’nın yakın tarihinde aynı günde bu kadar çok insanın bir araya gelmesi bir ilk.
Mücadelenin etkisiyle talepler partilerden sokaktaki vatandaşa kadar herkes tarafından tartışılıyor. Çevreyi ve iklimi nasıl kurtarabileceğimiz herkesin gündemi.
SPD/CDU hükümeti acil toplanıp sorunu ele almak zorunda kaldı. Ama sorunun asıl nedeni ve nasıl çözüleceği konusu da karartılmaya çalışılıyor. Yeni bir vergi vb. ile önlemler kararlaştırıldı. Tüketicilerin, emekçilerin cebine müdahale sorunu çözmeyecektir. Bültenimizin sayfalarında da okuyacağınız gibi, çevre ve iklim sorununun nedeni kar hırsıyla yapılan üretimdedir ve önlemlerin yükü de bizlere değil, havayı, suyu doğayı asıl kirletenlere, fabrika sahiplerine yüklenmelidir.
Eylemler devam edecek ve önünün karartılmasına izin verilmeden başarıya ulaşmanın garantisi de genci, yaşlısı, kadını, erkeği, yerlisi ve göçmeniyle emekçilerin birleşik mücadelesindedir.
Ödenebilir konut, nitelikli sağlık hizmeti, çocuklarımız için iyi bir eğitim kendiliğinden sağlanmayacaktır!
Hükümetlerin ve belediyelerin yeteri kadar sosyal konut yapmaması, var olan sosyal konutları emlak tekellerine satmasının sonuçlarını hepimiz yaşıyoruz. Gelirlerimizin neredeyse yarısından fazlası ev kirasına gidiyor. Almanya’nın pek çok yerinde daha fazla sosyal konut yapılması, kira artışlarının dondurulması için mücadele devam ediyor. Bu mücadelenin etkisiyle, hükümet ve belediyeler daha fazla sosyal konut için bütçe ayırmak zorunda kaldı ve şimdi de kiraların dondurulması, kamulaştırılması tartışılıyor. Üstelik bu talepler daha önce ağza alınamazken, ütopik bulunurken bu tartışma şimdi yaygınlaşıyor.
Yine, hasta olduğumuzda cebimizden çıkan para daha da arttı veya hastahanelerde eleman yetersizliği nedeniyle hizmetler sınırlı hale geldi. Son seçimlerden önce başlatılan sağlığa daha fazla personel alınması çalışması sendikalarda, şehirlerdeki inisiyatiflerde devam ediyor. Sessiz kalmayıp bir araya gelip örgütlenmenin kazanımları hepimizin çıkarınadır.
Eğitim alanında ise eşitsizliğin derinleşmesi yoksul ailelerin çocuklarını daha fazla etkiliyor. Ki böyle zengin bir ülkede 2,5 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşıyor. Yıllık askeri giderlerini bir çırpıda 35 milyar Euro’dan 50 milyara Euro’ya çıkaran hükümetin uzun tartışmalar sonucu eğitime ayırdığı bütçe dört yıl için sadece 40 milyon Euro oldu. Bunu kazanmak bile mücadeleyle mümkün oldu.
Hepimiz iş yerlerimizde ve sendikalarda daha aktif olabiliriz!
Yaygınlaşan taşeron işletmeler, düşük ücretler, çalışma koşullarının gittikçe daha da kötüleşmesi, önümüzdeki dönem için dijitalleşme bahanesiyle gündeme gelen toplu işten çıkarma planları gibi sorunlarımız yerlisi ve yabancısıyla ortak.
Bültenimizde örneklerini gördüğünüz gibi, sendikalarda iş yerlerinde bunlar için mücadele ediliyor. Ekonomik durgunluğun baş göstermesiyle birlikte başta Ford, VW, Daimler gibi otomobil tekelleri , pek çok alanda on binlerce işçinin işten atılmasını şimdiden planlanmış durumda. Bu nedenle kitlesel işten atmalara karşı mücadele önümüzdeki dönemin önemli görevlerinin başında geliyor. Kongrelerimizde işçi ve sendikacı arkadaşlarımız ve dostlarımızla bunları ele alacağız.
Kışkırtılan ırkçılık ve AfD ortak mücadeleyle geriletilebilir!
Sadece Almanya’da değil pek çok ülkede artan sosyal sorunlar, silahlanma ve savaş kışkırtıcılığına paralel olarak ırkçılık güçlendirildi. Yeni eyaletlerde AfD azımsanmayacak oranda oylar aldı. Öyle ki ırkçılık toplumun ‘ortasının’ hareketi değerlendirmeleri yapılıyor.
Bu gelişmeden olumsuz etkilenecek olan sadece göçmenler değil, aynı zamanda Alman emekçilerdir. Çünkü AfD gibi ırkçı partiler emekçilerin artan sosyal sorunlarının, gelecek korkusunun nedenleri ve de asıl çözümlerinin nasıl olacağını bulanıklaştırılmakta, sorumluları gizlemekte.
Alman halkı ırkçılığa karşı duyarlı bir halk. Irkçılığa karşı mücadele de gelişiyor. Her semtte, şehirde ırkçılığa karşı birlikler var. Bu birliklerin düzenlediği “Unteilbar” gösterisine Ekim 2018’de Berlin’de 240 bin kişi katıldı.
Irkçılığa karşı en etkin mücadele, yukarıda belirttiğimiz ortak sosyal sorunların çözümü ve talebi için emekçilerin birleşerek mücadele etmesiyle olacaktır. Bunun için aydınlatma çalışmaları yaygınlaştırılmalı, göçmen ve yerliler olarak hayatın her alanında ve mücadelede bir araya gelişleri çoğaltmalıyız.
Türkiyeli emekçiler olarak yapabileceğimiz çok şey var!
Yukarıda kısaca özetlediğimiz konular biz Türkiyelileri de her açıdan yakından ilgilendiriyor. Göç tarihimiz üzerinden neredeyse 60 yıl geçti ve kim ne derse desin, üzerimizden hangi politikaları yaparlarsa yapsınlar, kendi sorunlarımız için kendimiz kolları sıvamalıyız. Sorunlarımızın her türden ırkçı-milliyetçi akımlar tarafından kullanılmasına karşı durmak böyle mümkündür. Örgütlenip bir araya gelmeyi bizlere ‘öcü’, ‘tehlike’ olarak gösterenler kendi çıkarları için daha örgütlüler. Dışlanmaya karşı semtimizde daha fazla komşumuzla, iş arkadaşımızla bir araya gelmenin yollarını bulalım, sendikalarımızda ve iş yerlerimizde izleyen olmaktan çıkalım, aktif olalım.
Kongrelerimize üyelerimizi ve tüm dostlarımızı bekliyoruz!
Yazımızın başında belirttiğimiz gibi, 40 yıla yakın zamandır bu ülkenin emekçileriyle karşılıklı ön yargıları kırarak daha fazla bir araya gelebilmenin, sokaklara taşan mücadelesine daha fazla ortak olabilmenin çabası içindeyiz. Kongrelerimizde çalışmalarımızı bugün olduğundan daha ileriye nasıl taşıyabileceğimizi tartışıp önümüzdeki dönemin görevlerini ele alacağız.
Dernek kongrelerimiz sadece yaptığımız çalışmaların kendi içimizde değerlendirilmesiyle ve üyelerimizin katılımıyla sınırlı olmayacak. Aksine üyelerimizin yanı sıra çalışmalarımız içinde tanıştığımız, yollarımızın kesiştiği tüm dostlarımıza da açık. Çünkü bu mücadele ancak herkesin ortak emeğiyle büyütülecektir. İşçi ve sendikacı arkadaşlarımızı, kadın arkadaşlarımızı, gençleri hayatın her alanında karşılığı olan politik, sosyal, kültürel çalışmalarımıza ortak olmaya, birlikte üretmeye, paylaşmaya, mücadeleye davet ediyoruz. Kongrelerimiz bunların adımı olsun.