Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) Başkanı ve Sol Parti’nin eski NRW Eyalet Parlamentosu Milletvekili Özlem Alev Demirel, Brüksel’de yapılacak Halkların Demokrasi ve Barış Konferansı’nın Kürt sorununun çözümüne ve Türkiye’deki demokrasi ve barış mücadelesine Avrupa’dan katkı yapacağını söyledi. Demirel, DİDF’in beklentileri ve konferansın Avrupa’da yaşayan Türkiyelilere getireceği sonuçlarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Halkların Barış ve Demokrasi Konferansı’ndan DİDF olarak beklentiniz nedir?
Federasyonumuz yıllardır Kürt sorununun demokratik, barışçıl şekilde çözülmesi için verilen mücadeleye destek veriyor. Dünyanın en büyük devletsiz halkı olan Kürtlerin de dünya sahnesinde diğer halklar gibi dillerini, kültürlerini, kimliklerini özgürce ifade etmesini, yaşamasını ve kendi kaderlerini özgürce tayin etme hakkını savunuyoruz. Konferanstan beklentimiz, yaklaşık 30 yıldır akan kanın durmasına ve Kürt sorununun çözümüne; Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük mücadelesine bir nebze de olsa Avrupa’dan katkı sunmaktır. Bunu yapabildiğimiz taktirde, Newroz’dan itibaren başlatılan sürece destek vermiş oluruz. Bir diğer önemli nokta da bu konferansların Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da Türkiye’den gelen farklı ulusal kökenler ve inançlar arasında önyargıların kırılmasına, dostluk ve kardeşlik köprülerinin kurulmasına hizmet etmesidir.
Konferansa Demokratik Güç Birliği’nin etkisi nasıl olur?
Demokratik Güç Birliği bileşenlerinin bir bölümü zaten Brüksel konferansına katılıyor, dolayısıyla etkisi orada görülecek. Diğer yandan DİDF olarak özellikle AABF ve YEK-KOM ile ortak çalışmalarımız var ve bunu konferans sonrası da sürdüreceğiz. Bunun konferansa olumlu yansıyacağını düşünüyoruz.
Konferans için hazırlıklarınız var mı?
Federasyonumuz konferansın örgütlenmesi çalışmalarında başından itibaren yer alıyor. Dolayısıyla sadece kendi özel hazırlıklarımızdan öteye konferansın bir bütün olarak başarılı geçmesi için çaba içindeyiz. Bu çerçevede üstlendiğimiz sorumlulukları yerine getirmeye çalıştığımız gibi konferansa diğer bileşenler gibi bir dizi öneriler de sunacağız. Bu sadece Almanya DİDF için değil diğer Avrupa ülkelerindeki kardeş örgütlerimiz için de geçerlidir.
Konferans Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenliler için neler getirir?
Türkiye’de yaşanan bütün olaylar, olumlu olumsuz bütün gelişmeler neredeyse eş zamanda Avrupa’ya farklı biçim ve boyutlarda yansıyor, Türkiye kökenlileri etkiliyor. Dolayısıyla burada da karşılıklı önyargıların güçlü olduğu bir kutuplaşma söz konusu. Geçtiğimiz yıllarda bunları yaşadık. Türkiye’deki son gelişmeler, özellikle müzakerelerle birlikte başlayan barış sürecinin buraya da olumlu yansıdığını görüyoruz. Konferansın bu olumlu etkiyi güçlendirmesini bekliyoruz. Bu şüphesiz kendiliğinden olmayacak. Konferans bileşenlerinin bu konuda ısrarlı çabaları, Türkiyeli emekçiler arasında yaygın bir aydınlatma çalışması sürdürmeleriyle gerçekleşecektir. Son birkaç hafta içinde İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nda başlayan ve kısa sürede ülke geneline yayılan eylemlerin de Avrupa’ya olumlu yansıması oldu. Bir süre öncesine kadar bir araya gelmez denilen on binlerce insan burada da birlikte alanlara çıktılar; demokrasi ve özgürlük taleplerine verilen desteği dile getirdiler. Görüldüğü gibi artık karşılıklı önyargıların aşılması, değişik kesimlerin yakınlaşmaları için farklı bir zemin mevcuttur ve bizim görevimiz de bunu değerlendirmektir. Konferansta ele alınan konuları, yapılan tartışmaların sonuçlarını ve tabi ki alınan kararları en geniş Türkiye kökenli emekçiler arasında yaygınlaştırmak, bunların üzerine tartışmalar sürdürmek, bu temelde ortak etkinlikler düzenlemek için adımlar atarak bunu gerçekleştirebiliriz.
Konferansın Avrupa kamuoyuna dönük etkisi nasıl olabilir?
Özellikle AKP Hükümeti döneminde Türkiye’deki gelişmeler Avrupa’ya çok çarpık yansıtıldı. AKP, Avrupa ülkelerine ‘Türkiye’deki demokrasinin garantörü’ olarak yansıtıldı. Avrupa demokratik kamuoyunda “Kürt açılımı” üzerine konuşulurken Kürt halkının verdiği mücadele görmezden gelindi ve atılan adımlar AKP veya Başbakan Recep T. Erdoğan’ın kişisel tutumlarıyla açıklanmaya çalışıldı. Ülkede yaşananlar ise farklı bir gerçeği ortaya koyuyordu; KCK operasyonlarıyla birlikte binlerce Kürt siyasetçinin tutuklanması, gazetecilerin hapsedilmesi, Roboskî Katliamı, AKP Hükümeti’nin gerçek tutumunu, nasıl bir “Kürt açılımı” istediğini ortaya koyuyordu. Özellikle son dört haftada Türkiye’de yaşananlar; genci ve yaşlısıyla, kadın ve erkeğiyle yüz binlerce insanın demokrasi ve özgürlük için alanlara çıkması Avrupa’daki kamuoyunu da olumlu yansıdı. Şimdiye kadar görülmemiş bir oranda Türkiye gündeme girdi, AKP hükümeti verdiği sözler ve icraatları karşı karşıya konularak değerlendirildi ve Türkiye’de Kürtlerin yanı sıra var olan durumdan hoşnut olmayan çok farklı kesimlerin olduğu görüldü. Bir süre öncesine kadar KESK ve DİSK’in eylemlerinin haber değeri bile olmazken bugün eylem çağrıları bile haber konusu olabiliyor. Avrupa’nın değişik ülkelerinde gerçekleşen dayanışma eylemlerine yerlilerin giderek artan bir sayıda katıldığını gözlemledik. Bütün bunları gözettiğimizde Türkiye kökenli emekçiler için söylediğimizi burada da söyleyebiliriz; Avrupa’daki demokratik kamuoyu Türkiye ile ilgili konulara daha duyarlı bir konumda. Düzenleyeceğimiz konferansın sonuçlarını Avrupa halkları arasında yaygınlaştırarak barış sürecini, demokrasi ve özgürlük mücadelesini desteklemelerini, dayanışma içinde olmalarını sağlayabiliriz. Bunun gerçekleşmesi yine konferans bileşenlerinin bu atmosferi görmeleri ve değerlendirmek için atacakları adımlara bağlıdır.
DENİZ BAŞPENİR/HABER MERKEZİ
http://www.yeniozgurpolitika.com/index.php?rupel=nuce&id=21665