Almanya’da Covid-19 virüsü bulaşısının artan sayılarla devam etmesi üzerine Başbakanlar Konferansı 28 Aralık’dan itibaren geçerli olmak üzere bir dizi karar daha aldı. Buna göre özel hayatta sadece aşılı ve iyileşmiş olanlar, sayıları 10 kişiyi geçmemek üzere buluşabilecekler. Aşısızların buluşmaları bir kişi ile sınırlandırıldı. Diskotekler ve gece kulüpleri kapatılacak. Toplantılar, etkinlikler alan büyüklüğünün yüzde 30 – 50 arasında doluluk kapasitesi ile yapılabilecek. Toplu ulaşımdaki 3G, alışverişte 2G gibi bazı alanlara özgü kurallar devam edecek. Kararlara baktığımızda asıl sorun sanki sosyal mesafenin korunmaması ve aşı yaptırmayanların olması gibi ele alınmış.
Almanya’da yaklaşık 22 aydır pandemiyle geçirilen süreçte gerek Robert Koch Enstitüsü (RKI) gerekse hükümetin kriz yönetme biçimi, aldığı kararlar ve öngörülerin içinde barındırdığı çelişkiler, eksiklikler ve yanlışlıklar her açıdan güvensizliği arttırdı. Bu güvensizliği suistimal eden korona karşıtlarının başlattığı eylemler de devam ediyor.
Hükümete güvensizlik yaygın!
Pandeminin etkisinin hafifletilmesi için daha önce ifade edilen, “Halkın en az yüzde 60’ının aşılanması”, “Herkese iki doz aşının yapılması” gibi hedeflere şimdi de üçüncü aşı eklendi. İlk etapta yılda bir yenilenmesinin yeterli olabileceği ifade edilen aşılar için şimdi, altı hatta üç ayda bir yenilenmesi gerektiğinden söz ediliyor. Bilim insanları arasında da devam eden ve netleşmeyen tartışmalar geriye pek çok soruyu bıraktığı için aşılama konusunda güvensizlik de artıyor.
Bütün tartışmaların gelip dayandığı noktaların başında sağlık sisteminin durumu geliyor. Hükümetin Covid-19’a karşı izlediği politikanın özünü sağlık sisteminin çökmesini engellemek oluşturmakta. Tüm kurallar hastanelerin doluluk oranlarına göre tespit ediliyor. Bugün sağlık sisteminin pandeminin yükünü kaldıramaz hale geldiği bir gerçek. Hastanelerde var olan toplam 27 bin yoğun bakım yatağı bile personal yetersizliğinden dolayı kullanılmamamakta. Pandemi öncesine göre 4 bin yoğun bakım yatağı yok edilmiş, 10 bin sağlık emekçisi koşullara dayanamayarak mesleği bırakmış. Yine pandemi sürecinde 20 hastane kapatılmış; Köln, Essen, Berlin, Hamburg, Münih gibi pek çok kentte kapatma planları hazırlanmıştır.
Bütün bunlar sağlık sisteminin pandemiye karşı yeniden yapılandırılarak güçlendirme yerine zayıfladığını gösteriyor.
22 aylık süreç şu iki doğruyu net olarak gösterdi: Pandemi global bir sorundur ve tek bir ülkede mutlak yok etmek mümkün değildir. Aşılanma ölüm oranlarını azaltmaktadır, ancak aşılanma oranını artırmak için inandırıcı politikalar önemlidir. Zorunlu aşı ise doğru bir karar değildir.
Hükümet politikalarına karşı güvensizliği derinleştiren olgulardan birisi de, kararların sadece sosyal alandaki mesafe ilgili olmasıdır. Milyonlarca işçi fabrikalarda yan yana aynı bantta çalışırken, toplu taşıma araçları tıklım tıklım doluyken, okullarda önlem olarak neredeyse sadece öğrencilerin maske takması ve test yapmak uygulanırken, sadece sosyal hayatın kısıtlanması çelişkidir. Paranın ve kârın geçerli olduğu alanlarda kısıtlama ve yaptırımın olmaması insanlarda güvensizliği oluşturmaya devam etmektedir. Federal ve eyalet hükümetleri sermayeye dokunmamaktadır.
Korona nedeniyle ücret kesintisi kazanılmış işçi haklarına saldırıdır, iptal edilmelidir!
Kasım 2021’de pandeminin önlenmesi için alınan kararlardan biri de, aşı yaptırmayan çalışanların koronavirüse yakalanması durumunda, hastalığı geçirdiği günlerin ücretlerinin kesilmesiydi. Ücret kesintisiyle işçinin aşı olmaya zorlanması amaçlanıyordu. Bazı işyerlerinde bu karar uygulanmaya başlandı. Sermayenin isteklerini yerine getiren hükümetler, zaman zaman bu hakkı kırpmanın girişimlerinde bulundu ve bugüne kadar bunu başaramadılar. Şimdi pandemiyi önleme bahanesiyle bu hak yok edilirken, işverenlerin isteklerine kapı aralamaktır. Koronavirüse yakalanma diğer hastalıklar gibi raporlu sayılmalı ve ücretlerde kesintiye gidilmemelidir. Aksisi mücadele edilerek kazanılmış bir hakkın gasp edilmesidir. Federasyonumuz sendikaların ve işçi temsilciliklerinin bu kararın kaldırılması için vereceği mücadelenin yanında olacaktır.
– DİDF olarak pandeminin emekçi sınıfların tepesinde şirketler ve hükümetler tarafından Demokles Kılıcı gibi sallandırılmasını reddediyoruz.
– Pandemiden ve kapanma sürecinden etkilenen bütün emekçilerin zararları derhal karşılanmalıdır.
– Pandemi sürecinde bile karlarını aşırı derecede arttıran tekeller ve şirketlerden daha fazla vergi alınmalıdır.
– Başta sağlık ve eğitim olmak üzere sosyal alanlara daha fazla yatırım yapılmalı, personel alınmalıdır.
– Pandemi küresel bir sorun olduğu için küresel çapta bir mücadele yürütülmeli, patent hakkı derhal kaldırılmalı, üretim artırılarak bütün dünya halklarının aşıya ulaşıma imkanı sağlanmalıdır.
– Aşıda zorunluluk ve ceza tartışmalarına son verilmeli, ikna ve bilimsel açıklamalar temel prensip kabul edilmelidir.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)
Yönetim Kurulu
Köln, 26.12.2021