Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından tek parti-tek adam rejimi kurma yönünde atılan adımlar, temel hak ve özgürlüklerin yok edilerek kendisinden yana olmayan bütün kesimlere yönelik baskı ve sindirme kampanyası şeklinde olanca hızıyla sürmekte ve bu artık sadece Türk vatandaşlarını değil, başta Almanya olmak üzere değişik ülkelerin vatandaşlarını da kapsayan bir cadı avına dönüşmüş durumdadır.
Deniz Yücel ve Meşale Tolu’nun da aralarında bulunduğu 22 Alman vatandaşını tutuklayan Türkiye Hükümeti, son olarak da insan hakları savunucusu Peter Steudtner’i tutuklayarak pervasızlığını göstermiştir.
Son bir buçuk yıldır Almanya ile Türkiye arasında değişik konular üzerinden yaşanan gerilimler karşısında sessiz kalan Federal Hükümet, sonunda bir dizi yaptırım planı devreye sokmak zorunda kalmıştır. Bunda Alman iç kamuoyunun baskısı etkili olmuştur.
Alman vatandaşlarının Türkiye’ye seyahat etmesi durumunda konsolosluklara bildirimde bulunması, Alman şirketlere verilen devlet güvencesinin gözden geçirilmesi gibi uyarılar sıralanırken, halen ciddi sayılabilecek kararlar ise alınabilmiş değil.
Bunların başında elbette silah ambargosu ve ekonomik yaptırımlar bulunuyor. Federasyonumuzun da aralarında bulunduğu çok sayıda örgüt ve kurum, yıllardır Federal Hükümet ve Başbakan Angela Merkel’e acil olarak silah ambargosu kararı alması çağrısında bulunuyor.
Ancak bugüne kadar somut bir adım atılabilmiş değil. Halbuki, Türkiye’nin önemli silah tedarikçilerinden biri olan Almanya’nın derhal silah ambargosu ve ekonomik yaptırım kararı alması verilecek en ciddi mesajdır. Ayrıca AB ile müzakerelerin durdurulması, maddi yardımların kesilmesi, Türk hükümeti ile siyasi, askeri ilişkilerin derhal durdurulması gerekiyor.
Her iki ülke hükümetleri arasında yaşanan tartışmalar elbette yarım asırdan fazla bir süredir Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenleri de yakından ilgilendirmektedir. Erdoğan’ın iç ve dış politika ihtiyaçlarına bağlı olarak, insan hakları savunucularını, gazetecileri tutuklanması kesinlikle kabul edilemez. Sudan gerekçelerle yapılan tutuklamalar aynı zamanda rejimin giderek daha tehlikeli bir karakter kazanacağını gösteriyor. Bu nedenle başta Yücel, Tolu ve Steudtner olmak üzere bütün siyasi tutsakların derhal serbest bırakılması gerekiyor.
Son tartışmalar, demokratik bir Türkiye’nin Almanya’da yaşayan biz Türkiye kökenli göçmenlerin de çıkarına olduğunu bir kez daha göstermiştir. Türkiye hükümeti ve Erdoğan’ın gerek komşu ülkeler, gerekse Almanya vd. Avrupa ülkeleriyle girdiği gerginlik ve çatışmalar, hem Türkiye hem de Almanya’daki Türkiyeli vatandaşların hayatını daha da zorlaştırmaktadır. Bu gerginlik ve çatışma vatandaşların değil, Erdoğan ve partisinin çıkarları ve politik hesapları üzerine kuruludur. Ama izlenen gerginlik politikası ve çatışmanın faturası ne yazık ki vatandaşların sırtına yıkılmaktadır. Yine bu çatışma, iddia edildiği gibi “vatan, millet ve ülkenin geleceği”ne yarar değil tam tersine büyük zararlar vermektedir. Dün dost dediğini bugün düşman eden bu zihniyetin ve politikaya artık dur demenin zamanı Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli emekçiler için de çoktan gelmiştir.
Almanya veya diğer batılı ülkelerin izlediği politikaların yanlışlığı, emperyalist hedefleri Türkiye’de yapılan baskı ve zulüm kampanyasını asla haklı ve meşru göstermez. Kaldı ki daha düne kadar Almanya, ABD vd. Avrupalı devletlerle her türlü işbirliğini yapan, onların desteğini gören de yine Erdoğan ve AKP’den başkası değildir.
Alman hükümetinin gecikmeli olarak aldığı kararlar biz Türkiye kökenli göçmenlere ya da Türkiye’de yaşayan insanlara karşı alınmış kararlar değildir.
Erdoğan ve AKP’in izlediği baskıcı politikalardan derhal vazgeçmesi, Türkiye’de barışın, demokrasinin ve temel hak ve özgürlüklerin olduğu bir siyasi atmosferin sağlanması bizlerin Almanya’daki uyum sürecini ve birlikte yaşamını da olumlu yönde etkileyecektir.
Bu nedenle Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler olarak daha güçlü ve açık bir biçimde, demokratik bir Türkiye istediğimizi ve Erdoğan’ın izlediği savaş-gerginlik-kutuplaşma politikasına destek vermediğimizi göstermemiz gerekiyor. Bu yapılabildiği takdirde hem Alman halkıyla olan ilişkilerimiz ve bu ülkedeki hayatımız hükümetler arasında devam eden gerginlik ve tartışmalardan daha az etkilenecek, hem de Türkiye’de oluşturulmak istenen tek adam-tek parti rejimine karşı anlamlı bir mesaj verilmiş olacaktır.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) olarak, Federal Hükümet’i, Erdoğan rejimine her türlü siyasi, askeri ve ekonomik desteğini zaman geçirmeden kesmeye, Alman halkı ve Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenleri her zamankinden daha güçlü şekilde Türkiye’deki bütün demokrasi güçleriyle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)
YÖNETİM KURULU
Köln, 23.07.2017