Türkiye’nin siyasi geleceğini yakından ilgilendiren 16 Nisan referandumu, halkın iradesinin ayaklar altına alındığı ve halkın vicdanında kabul görmeyen bir seçim olarak tarihe geçecektir.
Çünkü bu referandum, OHAL şartları altında hükümetin hukuksuz ve zorbaca dayatmaları eşliğinde, devletin bütün imkanlarının hükümet partisinin emrine seferber edildiği, Hayır cephesinin sesinin duyulmasının neredeyse imkansız hale getirildiği, binlerce Kürt siyasetçisinin keyfi olarak hapse atıldığı eşit olmayan koşullar yetmiyormuş gibi bir de oylar sayılırken Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı skandal kararla referandum şaibeli ve meşrutiyetini yitirmiş bir seçim olarak sonuçlanmıştır.
Çünkü, mühürsüz zarflarda kullanılan 2,5 milyon oyu geçerli sayan bu YSK kararı, ‘tek adam rejimi’ kurmak için harekete geçen Erdoğan ve hükümetin halk iradesine karşı demokrasi ve hukuku hiçe saydığının açık bir kanıtıdır.
Bu nedenle hükümetin zorbalıkla ilan ettiği “referandum zaferi” halk nezdinde “mühürsüz ve hükümsüzdür”!
YSK ve hükümetin bu hukuk ihlali, Anayasa değişikliği ile getirilmek istenen tek adam rejiminin Türkiye’yi ne hale getireceğinin de ilk işareti ve açık göstergesi olmuştur.
Her türlü baskı ve hukuksuzluklara rağmen sandıktan zorla çıkarılan sonuç bile Türkiye halkının yarısının “tek adam rejimi”ne boyun eğmeyeceğini göstermiştir. Tek adam rejiminin savunucusu AKP ve ona destek veren MHP, 1 Kasım’daki seçimlere göre yüzde 10’luk bir kayıp yaşamıştır.
Halkın yarısının karşı çıktığı; hukukun, demokrasinin, adaletin ihlal edildiği bu seçimler Türkiye için hayırlı ve uğurlu olmayacak, barış ve huzur ortamını daha da zehirleyecek, bölünme, kutuplaşma ve gerginlikleri daha da tırmandıracaktır.
Nitekim Erdoğan, daha ilk günden itibaren “idam cezası”, “Avrupa Birliği müzakerelerinden çekilme” vb. konuları da referanduma götürebileceklerini ilan ederek, halkın gündemine yeni kutuplaşma ve gerginlikler taşıyacağını, bunun üzerinden iktidarını sürdürmek istediğinin sinyallerini vermiştir.
Bu referandum süreci şunu da bir kez daha açıkça göstermiştir ki, Erdoğan ve AKP hükümeti kendi iktidar hırsı uğruna, Avrupa ülkelerinde yaşayan biz Türkiye kökenli emekçilerin de huzurunu bozmuş, yaşamlarını zorlaştırmıştır. Daha fazla oy almak için, Anayasa değişikliğini tartışmak yerine “Avrupa’ya savaş açıp gerginlik politikası izleyen” Erdoğan ve AKP hükümeti, kendi neden olduğu bu tahribatın bedelini, burada yaşamakta olan biz işçi ve emekçilerin sırtına yıkmıştır.
Seçim sonuçları, Almanya ve Hollanda ile yaratılan provokasyon özellikle bu iki ülkede yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında, ayrımcı politikaların da etkisiyle, gerici anayasa değişikliğine desteği artırmıştır.
Yurtdışı oylarındaki dağılım, uzun yıllardır burada demokratik bir Türkiye için mücadele yürüten emek ve demokrasi güçlerine çok daha fazla sorumluluk yüklemiştir. Türkiye kökenli göçmen işçiler arasında “tek adam tek parti” rejiminin değil demokratik bir Türkiye’nin bizlerin çıkarına olduğunu daha güçlü ve yaygın şekilde anlatmamız gerekiyor.
Federasyonumuz, Türkiye halkının tek adam rejimine karşı mücadelesini desteklemeye; Türkiye’nin tek adama değil, demokrasiye, barışa ve özgürlüklere ihtiyacı olduğunu anlatmaya devam edecektir.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)
Köln, 18.04.2017