İşçilerin birlik ve mücadele günü 1 Mayıs bu sene de pandemi koşullarında kutlanacak. Pandemi bütün dünyada işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşularını daha da kötüleştirdi. Pandemiyi önleme ve zararlarını hafifletme adına hükümetlerin almış olduğu bütün kararlar esas olarak zenginlerin korunmasına ve daha da zenginleşmesine hizmet etti.
Korona da emekçileri vuruyor, zenginleri koruyor!
Pandemiyle birlikte derinleşen ekonomik krizin faturası tamamen işçi ve emekçilere, küçük esnafa kesildi. Yüz binlerce insan işini kaybetti, milyonlarcası daha düşük ücretle kısa çalışmaya gönderildi. Binlerce küçük esnaf iflasa sürüklendi. Ancak bu süreçte dünyanın en zenginleri servetlerini olağanüstü büyüttü. ABD’de politik araştırmalar kurumunun yapmış olduğu açıklamaya göre, dünyadaki 2 bin 365 milyarderinin serveti bir sene içinde yüzde 54 artarak 12,39 trilyon dolara ulaştı. Bu, dünyada toplam 4 milyardan fazla insanın mal varlığına tekabül ediyor. İşçi ve emekçilerin yoksullaşması, alınterinin çalınması üzerine inşa edilmiş bu sömürü düzeninde, virüsün yayılmasının önlenememesinin ardında da yine kar hırsı uğruna halkın temel ihtiyaçlarını ve sağlığını hiçe sayan bu sömürü sistemi bulunmakta; bu yüzden de salgın hastalığın asıl zararını emekçiler çekmektedir.
İşçi ve emekçiler Almanya’da da yoksullaşıyor!
Almanya’da çalışan kesimlerin 2020 yılında ücretleri ortalama yüzde 1 oranında geriledi. Bu düşüş bazı sektörlerde yüzde 15’lere kadar yükseldi. Özellikle düşük ücretli işlerde çalışanlar ücret kayıplarından en fazla etkilenen kesimi oluşturdu. Ek olarak pandeminin ortaya çıkardığı giderler, gıda malzemelerinin fiyatlarının artması, enerji vergilerinin yükselmesi vb. sorunlar, yoksullaşmanın derinleşmesini beraberinde getirdi. Almanya’da da milyonlarca insan yoksullaşırken, zenginlerin elindeki servetse rekor düzeyde arttı. Almanya’daki nakit para 7,1 trilyona, nüfusun en zengin yüzde 10’unun serveti de nüfusun yüzde 60’ının servetini geçti. Hükümetin teşvik politikalarının da sonucu olarak, neredeyse bütün büyük tekeller pandemi döneminde de karlarını artırdı.
Toplu sözleşmeler yoksulluğu önleyecek düzeyde olmadı!
Yakın bir dönemde Almanya’da farklı işkollarında milyonlarca çalışan için değişik sendikalar toplu sözleşme imzaladı. Toplu sözleşmeler öncesi yüz binlerce işçi uyarı grevlerine katılmasına rağmen, bazı sektörlerdeki istisnalar hariç, toplu sözleşeler işçilerin ücret kayıplarını karşılamaya, yoksullaşmayı durdurmaya yetmedi. Sendika yönetimlerinin sermayeyi gözeten tutumları, genel olarak sermaye sahiplerini-işverenleri daha da cesaretlendirdi. İşverenler ağızlarını her açtıklarında çalışanlardan daha fazla fedakârlık, hükümetten daha fazla teşvik istemekte. Pandemi döneminde en ağır koşullarda çalışan sağlık emekçileri, alkıştan öte bir şey almadığı gibi, Helios gibi tekeller sağlık emekçilerinin çalışma koşullarını ağırlaştırmayı, ücretlerini düşürmeyi planlamaktalar.
Pandeminin ve krizin faturasını ödemeye razı olmayalım!
Emek ve sermaye arasındaki tablo bu kadar açıkken, sermayenin daha fazla fedakârlık beklentisi milyonlarca insanın daha fazla yoksullaşması, geleceğinin daha da kararması anlamına geliyor. Hükümetin bu gidişata müdahale etmesini beklemenin boşuna olduğu son bir senede yaptığı uygulamalarda açıkça bir kez daha görüldü: Milyarlarca euro kar eden işverenler teşvik edildi, işçi ve emekçilerin, emeklilerin gelirlerinin düşmesine göz yumuldu; işverenlerin kar oranını yükseltmesi hedefiyle hızlandırılan üretimdeki dijitalleşme sürecinin faturası da yine işçilere kesilmek isteniyor.
Çalışma süreleri düşürülsün, taşeron-kiralık işçilik ve toplu işten atmalar yasaklansın!
Sermayenin işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını püskürtmek, ancak ve ancak kendi taleplerimiz etrafında birleştiğimiz oranda gerçekleşebilir. Pandemi döneminde 700 bine yakın işçi arkadaşımız işsiz kaldı. İşini kaybedenlerin önemli bölümü güvencesiz, taşeron firmalarda çalışan işçiler oldu. Tekniğin sürekli geliştiği, işçilerin üretkenliğinin arttığı, dijitalleşmenin her alanda yaygınlaştığı bir dönemde, işsizliği önlemenin en önemli yolu, iş sürelerinin kısaltılmasıdır. Bunun için bugün sendikalarımızla birlikte her alanda, ‘tam ücret ve personel karşılığı 30 saatlik iş haftası’ mücadelesini geliştirmek, bunu savsaklayan sendika yönetimlerine de baskı oluşturmak en önemli hedeflerimiz arasında olmalıdır. Yine, taşeron ve kiralık işçi şirketlerinin yasaklanması, asgari ücretin yasal olarak yükseltilmesi, milyonlarca işçi ve emekçinin, çalışmasına rağmen yoksulluk içinde yaşamasını engellemek adına bugün önde gelen taleplerimizdir.
Faturayı zenginler ödesin!
‘Pandeminin zararlarını önleme’ adına yapılan 2 trilyon euroya yakın borcun aslan payı büyük işverenlere verildi. Peki şimdi ve pandemi sonrası bu faturayı kim ödeyecek? Hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalara ve bugüne kadarki uygulamalarına bakıldığında, fatura işçi ve emekçilere kesilecek. Eğitimden-ulaşıma, sağlıktan-çevrenin korunmasına kadar birçok alanda kısıtlamalar gündeme getirilerek, ücretler dondurularak, sosyal yatırımlara bütçe ayrılmayarak, işverenlere sağlanan desteğin faturası da emekçilere ve halka ödetilecek. Ancak şu unutulmamalı ki, milyonlarca insanın görüp yaşadığı bu adaletsizlik bir kader ya da zorunluluk değildir; faturanın zenginlere kesilmesi mümkündür! Bunun için bugünden sağlığın kamulaştırılması, her çocuğun eğitim olanaklarından eşit yararlanmasının sağlanması, çevrenin zenginler tarafından tahrip edilmemesi için mücadele ediliyor. Bu mücadeleye katıldığımız ölçüde, geleceğimiz daha güvenli hayatımız daha insanca olabilir.
Emekçilerin geleceği için, yerli-göçmen elele!
İşçi ve emekçilerin yerli-göçmen olarak bölünmesinden, emekçilerin farklılıklarının ırkçı-faşistler tarafından derinleştirilme çabalarından en fazla işçi ve emekçilerin zarar görmekte. Ve sermayenin bu kadar pervasız olması, bu kadar kar elde etmesine rağmen gözünün doymaması, emekçilerin bölünmüşlüğünden ve birlik olmamasıyla yakından ilgilidir. Bunun için Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu olarak, tüm emekçileri, inanç-milliyet-cins ayrımı gözetmeden birleşmeye, sendikalarını işçiden yana politikalarla güçlendirmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz.
Bildiri: