Son dönemlerde politikacıların göçmenler üzerinden yeniden alevlendirmeye başladığı ırkçı tartışmalara CSU Genel Başkanı Horst Seehofer de katıldı. Türkiye ve Arap kökenlileri kastederek, “farklı kültürlerden insanların göçüne izin verilmemesi” gerektiğini söyleyen Seehofer, Sarrazin’in yaktığı ırkçı meşaleyi devraldı.
Seehofer ya da Sarrazin gibilerinin bile bile yalanlarla süsledikleri ırkçı açıklamalar, Almanya’daki tüm insanların geleceği açısından NPD gibi partilerden daha da fazla tehlike arz etmektedir. NPD gibi tescilli faşistlerin söylemlerinin amacının ne olduğu bilinmektedir. Aynı söylemlerin kravatlılar tarafından söylenmesi, daha geniş kesimleri yanıltmak, yaşanan asıl sorunlardan uzaklaştırmak içindir.
Seehofer de bilmektedir ki; bugün Türkiye’den ve Arap ülkelerinden insanların Almanya’ya gelişleri, sertleştirilen göç yasaları nedeniyle zaten yok denecek kadar düşük bir düzeye indirildi. Peki bu ikiyüzlülük neden? Aynı ikiyüzlülüğü “uyum istemeyenlerin cezalandırılmasını” talep edenlerin başlattığı tartışmalarda da görüyoruz. Göçmenlerin ezici çoğunluğu uyum ve birlikte yaşamdan yana olmasına rağmen, bütün olanaksızlıklara rağmen entegrasyon süreci olumlu yönde ilerlerken, entegrasyonun olanaklarını güçlendirme yerine, ‘uyum istemeyenler’ tartışmasına çevirmek hükümetin, politikacıların topluma karşı işledikleri suçlarını gizleme çabasından başka bir anlam ifade etmemektedir.
Topyekün bir halkı, inanç topluluğunu Almanya’nın geleceği, uyumun geleceği açısından ‘tehlike’ olarak lanse eden birinin niyeti ne olursa olsun, ya akılsız, ya da koyu ırkçı olması gerekir.Toplumda önyargıların ve korkuların körüklenmesi, NPD gibi tescilli faşist partilerin değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramayan bu türden açıklamaların artması tesadüf değildir. Hükümet ne zaman yerlisi göçmeniyle geniş emekçi yığınları kapsayan ekonomik ve siyasi saldırılar planlasa, aynı anda göçmenler tartışması da başlatılıyor.
Bilindiği gibi bugünlerde kriz bahanesiyle, zenginlere hediye edilen milyarların faturası emekçilere kesilmeye çalışılıyor. 140 milyarlık “Tasarruf Paketi” Federal Meclis’te görüşülmeye başladı. Enerji ve ilaç tekelleri hükümete istedikleri yasayı çıkartıyor. Milyonlarca insanın “bu hükümet kimin hükümeti” sorgulaması yaptığı bir ortamda, insanların gündemi yalan ve saptırmaya dayalı yapay gündemlerle meşgul edilerek, göçmenler de dahil olmak üzere toplumun büyük bölümünün yaşadığı sorunların üstü örtülmeye çalışılıyor. Sorumsuzca bu tür ırkçı söylemleri kullanan politikacılar toplumu kutuplaştırarak, hem göçmen hem de yerli halkta önyargıları, güvensizlikleri kışkırtarak entegrasyona katkı bir yana onu paramparça ediyorlar.
Bunun için, bu açıklamaları yapan politikacıları “kınamak” yetmez. Onlar, toplumu bölme, ırkçılığı yayma, emekçilerin birlikte yaşamı inşa etme çabalarını engelleme görevini yerine getiriyorlar. Emekçiler de ancak etnik ve dini köken farklılıklarına rağmen ortak yaşamı güçlendirerek, ortak sorunlara karşı birlikte mücadele ederek, her türden ırkçı politikacı ve politikaları boşa çıkarabilir. Tüm Türkiyelilere çağrımız, Sarrazinlere, Seehoferlere inat, “bu ülke bizimdir” diyerek hangi dini ve milli kökenden olursa olsun emekçilerin birliğini güçlendirmektir..
Hüseyin Avgan
DİDF Genel Başkanı