Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) Genel Başkanı ve yeni İçişleri, İmar ve Vatan Bakanı Horst Seehofer’in göreve başlar başlamaz yaptığı “İslam Almanya’ya ait değildir” açıklaması üzerinden başlayan tartışmalar, ırkçı ve ayrımcı politikaların yaygınlaşmasına, Almanya’da yaşayan değişik uluslardan ve inançlardan emekçiler arasında önyargıların derinleşmesine hizmet etmektedir. Ortak yaşamı zehirlemeye yönelik ve Almanya gerçeğini inkar eden bu açıklama kabul edilemez. Bu türden açıklamalar AfD gibi ırkçı partilerin İslam karşıtlığı üzerinden sürdürdüğü politikaların zeminini güçlendireceği gibi ırkçı saldırıları da teşvik edecektir.
Seehofer’in, Almanya’nın değişik uluslardan ve inançlardan insanların yaşadığı, Merkel hükümeti tarafından resmi olarak da bir göç ülkesi olarak kabul edildiği, kendisinden önceki içişleri bakanları tarafından 2006’dan bu yana İslam konferansları düzenlendiğini bilmesine rağmen böyle bir açıklama yapması tesadüf değildir.
Büyük koalisyon hükümeti kurulurken esas olarak herkes hükümetin sosyal alanda atacağı adımları tartıştı. Milyonlarca insan hükümetin eğitim, sağlık, konut, yoksulluk, çalışma yaşamı, emeklilik gibi sorunlarda hangi adımları atacağını merak etmekteydi. Ve esas olarak da hükümetin bu konularda adım atmasını beklemekteydi.
Yeni Sağlık Bakanının ‘Hartz IV alanlar yoksul değildir” açıklaması üzerine, milyonlarca yoksul insanın yaşam koşullarını, Almanya gibi bir ülkede insanların neden hayır kurumlarına muhtaç bırakıldığını, neden 2,5 milyondan fazla çocuğun sosyal yardım alarak yaşamak zorunda kaldığını tartışırken, Seehofer ırkçıların sürekli kaşıdığı bir konuyu Almanya’nın gündemi haline getirdi.
Açıktır ki; insanların inançlarını suistimal ederek, din üzerinden ayrımcılığı, başka inançlara karşı düşmanlığı körükleyen, dini bir devlet politikası haline getiren, din adına şiddeti savunan, insanların inançlarına müdahale eden, kadın-erkek eşitliğine karşı çıkan hiçbir yaklaşım kabul edilemez.
Almanya’da örgütlü İslamcı akımlar arasında var olduğu bilinen bu yaklaşımlara karşı çıkma adına, genel olarak İslam karşıtı bir tartışma başlatmak, aynı zamanda sorunların derinleşmesine, İslam inancından milyonlarca insanın bu ülkenin bir parçası olarak yaşama isteğine zarar vermektedir.
Bugün 21 Mart ve bütün dünyada ırkçılığa karşı mücadele günü olarak kutlanmaktadır. Bugünlerde hükümet ve içişleri bakanından beklenen, ırkçı-ayrımcı politikalara karşı önlem alma, birlikte yaşamı teşvik edecek girişimlerde bulunmasıdır. Bunun için hükümetten acilen, bu tartışmaların yarattığı zararları da telafi edecek, yaşam merkezi Almanya olan herkesin dil-din-ırk ayrımı yapılmadan yaşayabileceği koşulları oluşturmak için adımlar atmasını istiyoruz. İnsanları dini ve etnik kimlikler üzerinden tanımlamadan vazgeçilmelidir. Bizler bu ülkede işçiyiz, emekçiyiz, öğrenciyiz, esnafız. Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, ateist emekçiler olarak aynı sorunları paylaşıyoruz.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu olarak, herkesi ırkçı ve ayrımcı politikaları kışkırtanlara, inançları suistimal ederek bölünmüşlüğü, kutuplaşmayı körükleyenlere inat, sorunlara karşı, daha iyi bir yaşam için birleşemeye çağırıyoruz. İçe kapanmak, yerli emekçilerden kopmak en fazla göçmen emekçilere zarar verecek, ırkçıları sevindirecektir.
DEMOKRATİK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU (DİDF)
YÖNETİM KURULU
Köln, 21.03.2018