Pazar günü Almanya’nın Saksonya ve Brandenburg eyaletlerinde yapılan seçimlerde ırkçı-faşist söylerle öne çıkan aşırı sağcı parti AfD oylarını önemli ölçüde artırdı. Her iki eyalette ortalama her dört seçmenden birisinin bu partiye oy verdiği gözönünde bulundurulduğunda, aşırı sağın yükselişinin tehlikeli boyutlara ulaştığı görülüyor.
Daha önce her iki eyalette hükümet ortağı olan partilerin önemli oranda oy kaybetmesi, sistem partilerindeki çözülmenin Doğu Almanya’da daha sarsıcı şekilde sürdüğünü bir kez daha ortaya koyuyor. Buna rağmen söz konusu partilerin yöneticileri, AfD’nin yükselişini hafifletmek için, hükümeti kuracak şekilde birinci olmamasıyla avunuyorlar.
Halbuki ortada hiç bir şekilde avunulacak, geçiştirilecek bir durum söz konusu değildir. Tersine, gelişmeler ırkçılığın tehlikeli şekilde yükselmeye devam ettiğini gösteriyor. Federal ve eyaletler düzeyinde hükümet olan partilerin ekonomik-sosyal sorunları çoğaltan politikaları aşırı sağcı partinin yükselişinin asıl nedenidir. Ayrıca yıllardır gözyumulan ırkçı örgütlenme, göçmenlere ve sığınmacılara karşı körüklenen önyargılar ırkçıların güç toplamasına hizmet etmiştir.
Aşırı sağcı partiler ve neonazi örgütler, ekonomik-sosyal sorunların faturasını göçmenlere ve yabancılara çıkararak, halkı bölen ve kutuplaştıran bir yol izlerken; hükümet partileri ise açık ve net olarak bu politikaya karşı çıkmak bir yana, bu ırkçı-milliyetçi politikalara prim veriyorlar, ona zemin hazırlıyorlar ve kendileri de daha sağ, milliyetçi politikalara yöneliyorlar.
Benzer bir durum Sol Parti için de geçerli. Uzun yıllar Doğu Almanya’da önemli bir tabana sahip olan Sol Parti, koalisyon ortaklıklarıyla bölgede farklı bir parti olmadığını göstermiştir. Hükümet ortağı olduğu eyaletlerde emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi yönünde ciddi bir adım atmadığı gibi, bir çok alanda kısıtlamaların altına imza atmıştır. Irkçı-faşist partinin bu denli güç toplaması bu tablodan bağımsı değildir.
İki eyalet seçiminin sonuçları Almanya’da yaşayan yerli ve göçmen emekçiler açısından olumlu bir tabloyu ortaya çıkarmamıştır. Tersine, 24 Ağustos’ta Dresden’de 40 bin kişinin katılımıyla yapılan büyük gösteriye rağmen, ırkçı-faşist parti güç toplamaya devam etmiştir. Bu tablodan çıkarılacak en önemli sonuç, zaman kaybetmeden hayatın her alanında ırkçılıkla ve etnik-dini kutuplaşmayla kararlı bir şekilde mücadele edilmesidir. Almanya tarihi, “demokrasinin gereği” olarak gösterilen seçimlerle işbaşına gelen ırkçı-faşistlerin daha sonra nasıl insanlık düşmanı adımlar attığına tanıktır.
Irkçıların güç toplamasına neden olan demagojiler boşa çıkarılmadıkça, var olan sosyal sorunlara karşı mücadele sürdürülmedikçe ırkçı yükselişi durdurmak mümkün olmayacaktır. Özellikle birleşmeden sonra, yeni eyaletlerin talan edilmesiyle büyük sosyal ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalan emekçilerin tepkilerinin yabancılara değil sermaye yanlısı politikalara yönelmesi büyük önem taşımaktadır.
Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler olarak gelişmelere seyirci kalmamalı; ırkçıları ve ayrımcı-milliyetçi politikaları boşa çıkarabilmek için Alman halkı ve emekçileriyle hayatın her alanında yakınlaşıp, kaynaşacak bir çaba içinde olmalıyız. Aşırı sağcı partinin oylarını arttırmış olmasından hareketle, bütün Alman halkını ırkçı-ayrımcı olarak damgalamak büyük bir yanılgı olacaktır. Almanya’da demokratik kamuoyunun ve örgütlerin, yıllardır ve ısrarla sürdürdüğü ırkçılık karşıtı hareket ortadadır ve biz göçmenler de bu harekete daha güçlü katılarak toplumu bölmek isteyen ırkçı-milliyetçi çevrelere karşı en anlamlı yanıtı vermeliyiz.
Unutulmamalı ki; Almanya’daki bütün gelişmeler bizlerin yaşamını da yakından ilgilendiriyor.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)
Yönetim Kurulu
Köln, 02.09.2019