Almanya’da 2000-2007 yılları arasında 8’i Türkiye, biri Yunanistan kökenli olmak üzere 9 göçmenin ve bir Alman kadın polis memurunun ırkçı-faşist terör örgütü NSU tarafından katledildiğinin açığa çıkmasının üzerinden tam 10 yıl geçti. 4 Kasım 2011’de Eisenach’ta bir bankayı soymaya giden NSU’lu katiller, resmi kayıtlara göre, fark edilince kiraladıkları karavanda intihar ederek hayatlarına son verdiler. Birkaç saat sonra Zwickau’da kaldıkları ev suç ortakları tarafından ateşe verildi. Göçmenlerin katledildiğine dair deliller asıl olarak bu evde bulundu.
13 yıl boyunca doğup büyüdükleri bölgede sözde illegal yaşayan, seri cinayetler işlemeye devam eden terör örgütü üyelerinin polis ve istihbarat örgütlerinin çalışması sonucu değil, bir intihar sonucu açığa çıkması elbette düşündürücüdür. Ortaya çıkan belgeler, tanıklar ve bağlantılar cinayetleri işleyenlerin etrafında çok sayıda istihbarat elemanının olduğunu gösterdiği halde, katillerin yakalanmaması, cinayetlerin engellenmemesi basit bir ihmal değildir. Bu nedenle, NSU cinayetleriyle güvenlik birimleri arasındaki bağlantı tam olarak açığa çıkarılıp hesap sorulmadıkça bu dava bizler için kapanmayacaktır.
Büyük umutlarla başlayan ancak büyük hayal kırıklarıyla biten NSU Davasında, katillere destek verenler açığa çıkarılıp yargılanmadığı gibi, sanık sandalyesine oturtulanlara da hak ettikleri ceza verilmedi. Baş sanığa ömür boyu hapis cezasının verilmesiyle diğer suç ortaklarının cezası hafifletildi. Cinayetlerin işlendiği silahı temin eden, o silahı katillere ulaştıran, her türlü yardım ve yataklık yapan, bunu da gizleme ihtiyacı duymayanlar bugün ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyorlar. Bu kabul edilecek, sineye çekilecek bir durum değildir.
Yine her cinayetten sonra gerçek suçluları arama yerine kurban yakınlarını suçlu gösteren, aşağılayan güvenlik görevlilerinden hiç bir şekilde hesap sorulmaması da kabul edilemez.
Bu durum doğal olarak ülkede Neonazilere güç ve moral vermiştir. Bu nedenle “NSU 2.0” adı altında NSU Davası müdahil avukatları, antifaşist siyasetçiler ve aydınlar tehdit edilmeye devam edilmiştir.
Ortaya çıkan bir çok gerçek, katliamların sorunsuzca gerçekleşmesinin politik zeminini hazırlayan Alman devletinin, bugün de NSU cinayetlerini aydınlatmak istemediğini ortaya koyuyor. Siyaseten verilen “sonuna kadar gidilecek” sözleri pratikte karşılığını bulmadı. Cinayetleri işleyen Neonazilerle istihbarat örgütleri arasındaki bağlantıya dokunulmadı. Bu nedenle beklentiler boşa çıktı, bir kez daha benzer cinayetlerin işlenmemesi için gerçek anlamda bir yüzleşmeye gidilmedi. Güvenlik teşkilatından başlayarak bir çok devlet kurumunda Neonaziler cirit atmaya devam ediyor. Neonazilerle içli-dışlı olan ırkçı-faşist parti mecliste temsil edilmeye devam ediyor.
NSU cinayetlerinin ortaya çıkışının 10. yılına kadar yaşananlar, güvenlik teşkilatında ırkçı grupların varlığını sürdürdüğü ve verilen sözlerin yerine getirilmediğini gösteriyor. Bu nedenle ırkçılığa, faşizme, ayrımcılığa karşı her alanda güçlü bir antifaşist mücadeleye ihtiyacımız var. Özellikle Türkiye kökenli göçmenlerin bu mücadele içinde yer alması büyük bir önem taşıyor. Federasyonumuz ve gençlik örgütümüz DIDF-Jugend bu görev ve sorumlulukla bugün Almanya’nın birçok kentinde eylemler düzenliyor. Herkesi bu eylemlere katılmaya,
ırkçılığa karşı ortak mücadeleyi güçlendirmeye çağırıyoruz.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)
Yönetim Kurulu
Köln, 04.11.2021