Die ArbeiterInnen begehen mit neuem Mut den 1. Mai. Die Beschäftigten stehen geschlossen hinter ihren Forderungen. Die StahlarbeiterInnen haben 5,2 Prozent Lohnerhöhung erstritten, die Beschäftigten im Öffentlichen Dienst 7,9 Prozent für zwei Jahre.
Diese Erfolge haben die Beschäftigten mit Warnstreiks und der Bereitschaft zum unbefristeten Streik erzielt. Während in den vergangenen Jahren reale Lohnkürzungen hingenommen wurden, gab es in diesem Jahr endlich wieder Lohnzuwächse.
Kapitalismus in der Krise
Doch die globale Kreditkrise, die in den USA ihren Anfang nahm, bedroht die Erfolge der Beschäftigten. Innerhalb von sechs Monaten wurden auf dem Weltmarkt 300 Milliarden Dollar vernichtet. Beinahe vier Millionen US-Amerikaner haben ihre Häuser verloren. Ähnliches erwartet die Menschen in Europa. Die Banken rufen in dieser Situation nach dem Staat, der mit Finanzspritzen aushelfen soll. Das würde bedeuten, dass die Arbeitenden mit ihren Steuern für die Folgen der Spekulationen aufkommen müssen. Das können sich die Werktätigen nicht gefallen lassen.
Gemeinsam sind wir stark
Die guten Tarifabschlüsse der vergangenen Monate sind auch ein Ergebnis des gemeinsamen Kampfes von Migranten und Deutschen. Es ist eine erfreuliche Entwicklung, dass sich Migranten stärker an Arbeitskämpfen beteiligen als bislang. Das ist die Voraussetzung für starke Arbeitskämpfe und die richtige Antwort auf die Versuche, Menschen wegen ihrer Nationalität, Kultur oder Religion auseinanderzutreiben.
Wir fordern bessere Arbeitsbedingungen!
Die Arbeits- und Lebensbedingungen von Millionen Arbeitern und Angestellten verschlechtern sich zusehends. Über acht Millionen Menschen arbeiten inzwischen im Niedriglohnsektor, zwei Millionen können von ihrem Lohn nicht leben, die Zahl der Leiharbeiter ist auf 900.000 gestiegen. 2,5 Millionen Kinder sind von Armut betroffen. Es ist offensichtlich, dass weitere Kürzungen bei den ArbeiterInnen vorgenommen werden sollen. Lohndumping, längere Arbeitszeiten und die weitere Privatisierung des Sozialsystems stehen auf der Wunschliste der Konzerne.
Doch gegen die Pläne werden sich die Beschäftigten wehren. 80 Prozent der Arbeiter und Angestellten sind gegen die Rente mit 67, für einen gesetzlichen Mindestlohn und für gleiche Bezahlung für gleiche Arbeit. Das bisherige Jahr hat gezeigt, dass die ArbeiterInnen auch bereit sind, für ihre Forderungen zu kämpfen.
Wir fordern:
– Ein gesetzlicher Mindestlohn von 10 Euro die Stunde
– Gleicher Lohn für gleiche Arbeit – Ende der Leiharbeit
– Kürzung der Wochenarbeitszeit bei vollem Lohnausgleich
– Jedem Jugendlichen ein Ausbildungsplatz
– Nein zur Rente mit 67
Almanya işçi sınıfı 2008 yılına mücadeleyle girdi. Değişik iş kollarında başlayan toplusözleşme görüşmelerinin bir bölümü önceki yıllara göre başarıyla sona erdi. Çelik emekçileri yüzde 5,2 ücret zammı almayı başarırken, kamu emekçileri iki yıl için yüzde 7,9 ücret artışı almayı başardılar. Bunların yanı sıra enerji, gıda, tekstil gibi değişik işkollarında da ücret artışları elde edildi.
Sözleşmelerin imzalandığı bütün işkollarında elde edilen başarılar, işçi ve emekçilerin yoğun olarak katıldığı uyarı grevleri ve süresiz grevin gündeme gelmesiyle gerçekleşti. Uzun yıllar ücret kayıplarının altına imza atılırken bu yıl bir önceki döneme göre reel ücretlerde artış elde edildi. Bu yönelimde en önemli etken 2007 yılında makinistlerin verdiği çetin mücadele oldu. Makinistler, bütün işçi ve emekçilere kazanımların ancak kararlı mücadeleler sonucu elde edilebileceğini gösterdiler.
100 bine yakın demir çelik işçisi ve 1,3 milyon kamu emekçisi, makinistlerin açtığı mücadele yolundan ilerleyerek toplusözleşme dönemlerini başarıyla geride bıraktılar. Bu yılın sonuna kadar yine milyonlarca emekçiyi kapsayan ücret toplu pazarlıkları devam edeceği gibi, postane gibi tekellerde değişik saldırılara karşı müzakereler gündemde.
Geride bıraktığımız aylarda öne çıkan önemli bir yan ise Türkiye kökenli göçmen emekçilerin mücadeleye katılımlardır. Çelik işçilerinin kitlesel uyarı grevlerinde olsun, kamu yaşamını durdurarak emeğin gücünün görkemli bir tarzda ortaya çıkmasında olsun Türkiyeli emekçiler, her yerde mücadelenin en ön saflarında yer aldılar. Bu tutum önümüzdeki aylarda yapılacak eylemlere, uyarı grevi ve gösterilerine yansıyacaktır. Yine binlerce Türkiye kökenli göçmen emekçi Alman sınıf kardeşleriyle birlikte, kol kola sermayenin saldırılarına dur diye haykıracak ve yeni haklar için mücadeleyi yükseltecekler.
İşçiler, emekçiler ve gençler
Yaşadığımız dönem kapitalist sistemin yeni ciddi bir krize doğru ilerlediği bir dönemdir. ABD’de başlayan emlak kredi krizi giderek bütün dünyaya ve değişik sektörlere doğru genişliyor. Altı ay içinde 300 milyar Dolar’dan fazla bir miktar mali sermaye piyasalarında imha edildi. Yaklaşık dört milyon Amerikalı emekçi evini, barkını kaybetti, daha fazla yoksulluğa itildi. Benzeri bir durum Avrupa’daki emekçileri de bekliyor.
Burada bankalar birbiri ardında zarar bilançolarını açıklıyorlar ve zararlarını devletin üstlenmesini talep ediyorlar. Zararı devletin “üstlenmesi” demek ise, gerçekte krizin bütün yükünün işçi ve emekçilerin sırtına yıkılması anlamına geliyor. Yıllardır yaptıkları spekülasyonlarla kasalarını dolduranlar işleri iyi gittiği süre “devlet işimize karışmasın” diyorlardı. Şimdi ise “devletin sorumluluğundan, ülkenin sebatından” söz eder oldular.
Bugün “devlet bize yardım etmeli” diyenler dün “işsizler sosyal devleti sömürüyorlar, sosyal devletin bunlara bakma zorunluluğu yok” diyerek bütün sosyal hak ve kazanımların kesilmesini dayatıyorlardı. Milyonlarca işsizin kesilen işsizlik paraları, 345 Euro’ya (Hartz IV) düşürülen işsizlik yardımı, tırpanlanan sosyal yardımlar, dondurulan emekli maaşlarından gasp edilen paralar, sermayeye vergi indirimi ve sübvansiyon olarak aktarıldı. Devlet eliyle işçinin ve işsizin, emeklinin ve çalışamaz olan insanın sofrasından alınarak sermayeye aktarıldı. Sağlık ve emeklilik sigortaları kısmen özelleştirildi, parası olana sağlık politikası temel prensip kabul edildi.
Bütün bu saldırıların kaynağı olan sermaye sahipleri, içine girdikleri krizin faturasını da işçi ve emekçilere dayatıyor, spekülasyon kayıplarının karşılanmasını istiyor.
Kapitalizmin gerçek yüzü
Milyonlarca emekçinin çalışma ve yaşam koşulları giderek kötüleşiyor. Sekiz milyondan fazla emekçi düşük ücretli işlerde çalışıyor, 2 milyon emekçi tam gün işte çalışmasına karşın aldıkları ücretle geçinemiyor, kiralık işçilerin sayısı 900 bine çıktı. 7 milyondan fazla olan resmi ve gizli işsiz emekçi yoksulluk içinde, 2,5 milyon çocuk yoksul ve sabahları aç karınla okula gitmek zorunda kalıyor, milyonlarca emekli yeterli gelire sahip olmadığı için toplumsal yaşamdan kopuk yaşamak zorunda, bir milyona yakın insan günde en azından bir öğün sıcak yemek yiyebilmek için aşevlerinin önünde kuyruğa giriyor!
İşte yaşadığımız kapitalist sistemin gerçek vahşi yüzü budur! İnsana verilen değer, emeğe verilen değer, yaşlı ve genç kuşağa verilen değer budur!
Çalışma ve yaşam koşullarımız iyileşmeli
Son yıllarda sürekli dünya ticaret birincisi olan Alman tekelleri, rekabet güçlerini koruyabilmek için çok yönlü saldırıya hazırlanıyor. Ücretlerin düşürülmesi, çalışma sürelerinin esnekleştirilerek uzatılması, üretkenliğin artırılması için yeni çalışma ve üretim metotlarının yürürlüğe koyulması, sosyal güvenlik sisteminin daha fazla özelleştirilmesi yolu ile temel sosyal ve sağlık hizmetlerinin daha aşağı çekilmesi, çalışma ve vergi yasalarının tekellerin lehine değiştirilmesi, grev hakkının daha fazla sınırlandırılması sermaye ve hükümetinin gündemindedir.
Bu saldırıları geri püskürtmek, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için işçi ve emekçilerin bu yılın başında sergiledikleri mücadeleci tutumu sürdürmekte kararlı oldukları görülüyor. Emekçilerin yüzde 80’ine yakın bölümü, yasal asgari ücretin yürürlüğe konulmasından, emeklilik yaşını 67’ye çıkartan yasanın geri çekilmesinden ve bütün alanlarda eşit işe eşit ücret ödenmesinden yana.
Federasyonumuz bütün Türkiye kökenli göçmen emekçileri sermayenin saldırılarına karşı yerli ve diğer uluslardan emekçilerle birlikte mücadele etmeye çağırıyor. Bütün saldırılar sadece işçi ve emekçilerin birliği sağlanarak geri püskürtüle bilinir.
DİDF olarak bütün Türkiye kökenli göçmen emekçileri, bütün dünyada olduğu gibi Almanya’da da işçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta sendikalarımızla birlikte gösterilere katılmaya, kendi taleplerimizle alanlara çıkmaya çağırıyoruz.
Taleplerimiz
– 10 Euro yasal asgari saat ücreti
– Eşit işe eşit ücret – taşeron işçiliğe son
– Çalışma süreleri tam ücret ve personel karşılığı kısaltılmalı
– Her gence meslek eğitim olanağı
– 67’de emekliliğe hayır
– Yaşam merkezi Almanya olan herkese eşit haklar