Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi Thilo Sarrazin, ırkçı ve ayrımcı görüşleriyle toplumu zehirleme çabasına tam gaz devam ediyor. Son yıllarda insanların etnik ve dini köken farkları konusunda yaratılan önyargılardan; resmi makamların ya da çeşitli partilerin ayrımcılığı besleyen ve toplumda korkuları büyüten politikalarından güç alan Sarrazin bu provokasyonla etnik ve dini bölünmeden çıkar sağlamaya çalışan çevrelerin ekmeğine yağ sürüyor.
Yani Sarrazin arsızca giriştiği bu kışkırtıcılıkta yalnız değildir. Yaptığı ilkel ve sivri açıklamalarla bugün öne çıksa da, yıllardır ırkçılığa çanak tutanlar, etnik ve dini hassasiyetleri politik malzeme olarak kullananlar da en az Sarrazin kadar suçludurlar.
Sarrazin birçok kişi ve kuruluş tarafından protesto edilip kınandı. Hatta ‘yabancı düşmanı’ tutumuyla tanınan ve uygulamalarıyla Sarrazin’den hiç de geri kalmayan CDU’lu yöneticiler bile Sarrazin’e sert tepki gösterdiler! SPD Genel Başkanı ise, aylardır ırkçı görüşlerini dile getiren Sarrazin’in parti üyeliği konusunda; ‘bu kişi nasıl bizim üyemiz anlamadım’ diyerek partisinin tutarsız ve samimiyetsizliğini göstermiştir.
Yani Sarrazin kadar Sarrazin gibi kışkırtıcıların ortaya çıkmasına zemin hazırlayanlar da sorumludur ve tepkiyi haketmektedirler.
Sarrazin’in düşünce ve görüşleri basit bir ayrımcılık-milliyetçilik değildir ve sadece Müslüman kökenli göçmenleri hedeflememektedir. Onun asıl hedef aldığı, aşağılayıp hakaret ettiği kesim Türk ya da Alman, Hıristiyan ya da Müslüman bütün işçi ve emekçiler, emeğiyle geçinmeye çalışan yoksul halktır. Yoksulların zeka seviyesinin düşük olduğunu; ve “yoksullar daha fazla çocuk yaptığı için Almanya’nın giderek aptallaştığını” savunan Sarrazin, “göçmenlerin de çoğunlukla işçi-emekçi, yoksul ve dolasıyla işe yaramaz aptallar olduğu için” ülkeye girişlerinin sınırlanmasını istemektedir!
Sarrazin’in bu densiz açıklamaları bu yüzden sadece göçmenleri ve Türkleri ya da Müslümanları ilgilendirmiyor; o mensubu olduğu zenginlerin, üst tabakanın ve kapitalistlerin köpekliğini yaparak bu ülkedeki her ulustan, her inançtan emekçi halka saldırıyor.
Evet, birçok kurum kuruluş ve siyasi çevre Sarrazin’e tepki gösteriyor. Ama Merkez Bankası yöneticiliği ve yıllarca Berlin Eyaleti’nde Maliye Bakanı olarak görev yapan birinin yaklaşık bir yıldan beri, bu denli aşağılık açıklamalarına gösterilen tepkinin yeterli olduğu söylenebilir mi? “Göçmen dostu” imajını çok seven SPD’nin Sarrazin’le yollarını ayırma konusundaki cesaretsizliği basit bir hata olarak açıklanabilir mi? Merkez Bankası gibi önemli bir kamu kurumunda hala görev yapmaya devam edebilmesi, “düşünce özgürlüğü” sınırları içinde değerlendirilebilir mi? Elbette hayır!
Etnik ve dini farklılıkların bilinçli bir politika ile toplumun gündemine taşınıp, yerli ve göçmen halk arasındaki önyargı ve korkuların büyütüldüğü günümüzde, DİDF olarak, hangi etnik ve dini kökenden olursa olsun ortak yaşamı güçlendirecek somut adımların atılmasının büyük önem taşıdığı görüşündeyiz. Demokratik kuruluşların, sendikaların çabasıyla ve işyerlerinde okullarda semtlerde birliği güçlendirecek girişimler olmadan ırkçılığı geriletmek mümkün olmayacaktır. Ayrıca hükümetin göçmenleri problemli, potansiyel suçlu gibi gösterip uyum adına uyumsuzluğu ve önyargıları daha da arttıran yasa ve uygulamaları iptal edilmeden Sarrazin gibi ırkçıların arkası kesilmeyecektir.
Sarrazin’in şahsında ortaya konan ırkçılığa ve kışkırtıcılığa yönelik tepkilerin bunlarla birleştirilmesinin önemine dikkat çekerek, Sarrazin’in bir kamu kuruluşu olan Merkez Bankası’ndaki görevine son verilmesini talep ediyoruz. SPD yönetimi hala ikiyüzlülük yapmaya devam etmek istemiyorsa, Sarrazin’i partiden çıkarmalıdır!
DİDF